Kitap Analizleri

Soykırım Bir İnsanlık Utancının Kaleme Alınmış Acı Hikayesi

Soykırım kitabı ile yine Özgür Köktürk’ün kaleminden değerli bir tanıtım yazısını daha bloğumda paylaşmaktan keyif aldığımı belirtmek isterim. Kitabın tanıtım yazsını okuduğumda adeta kitabı kendim bitirmiş gibi hissettim. Şimdi sizlere kitabın tanıtımını Köktürk’ün kaleminden yapmaya başlayalım.Yapılan tanıtımları sadece blog yazım tekniğine göre şekil vermekten başka müdahale yapmıyorum. Tek yaptığım şekilsel olarak düzenlemek, giriş ve sonuç yazısı yapmak… Hepsi bu kadar !

KİTAP ADI: Soykırım
YAZARI: Gerald GREEN
ÇEVİRİ: Mehmet HARMANCI
YAYINEVİ: Altın Kitaplar
BASIM YILI: 1979
SAYFA SAYISI: 421

İkinci Dünya savaşı

İkinci Dünya Savaşı’nın insanlık tarihi adına utanç verici zamanlarının anlatıldığı Rudi Weiss ve Erik Dorf’un günlüklerinden oluşan kitapta mevki ve rütbe uğruna duygularından, hislerinden ve insanlıklarından kendini soyutlayan bir güruhun planlı, projeli ve düzenli bir şekilde uyguladığı oldukça profesyonel bir toplu katliama tanık oluyoruz. Kendilerine kısaca Nazi adı verilen bu güruhun saçma sapan fikirleri ve deneyleri doğrultusunda insanların kobay olarak kullanılmak üzere, evlerinden tedavi edilmek amacıyla hastaneye götürüldüğü yalanı söylenerek, kağıtlara sarılıp devasa motorların eksoz gazlarıyla öldürüldüğünü, yoktan nedenlerle türlü çeşitli işkencelere maruz kalarak taciz, tecavüz, hakaret ve aşağılamalar eşliğinde öldürüldüğünü, sokaklarda bir ekmek kabuğu için dövüşen çocukların öldürüldüğünü, kısaca sürekli öldürüldüğünü okuyabilmek için oldukça sağlam bir bünye gerekiyor.

İnsanlık onurunu ayaklar altına alan suçlamalar, işkenceler, aşağılamalarla dolu ölüm kampları. Ve işkence, tutuklular “Çalışmak insanı özgür yapar” yazılı o meşhur tabelanın altından geçtikleri anda başlıyordu.

Nazilerin eziyetlerinden kurtulmak için tek kaçış yolunu ölmekte bulan binlerce Yahudinin dramı.

Her gün milyonlarca insanın öldürülmesi için emirler veren fakat yüz kişinin kurşuna dizilmesini seyretmeye dayanamayan subaylar…

Kitleleri öldürmek için kurulan fabrikalar. Her gün düzenli olarak gaz odalarında “imha” edilen on iki bin insan.

Her gün on iki bin…

Zorla deniz suyu içirilerek acılar içinde ölmeleri seyredilen Çingeneler…

Sessizce sıraya giren, bir suç işlemiş gibi sürekli özürler dileyen, emirlere boyun eğen ve ölen insanlar… Kitleler halinde ölen, öldürülen insanlar. Yahudiler, Müslümanlar, Çingeneler… Zorla kazdıkları çukurlara bir kaç saniye içinde, çırılçıplak bir şekilde, üst üste birer paçavra gibi yığılıveren çocuklar, kadınlar, yaşlılar…

Milyonlarca insanın, milyonlarca ailenin nedensiz bir nefret ve toplumsal bir cinnet neticesinde yok edilişi…

Soykırım, 1935-1945 yılları arasındaki bu on yıllık süreci ve yukarıdaki satırlarda yazdıklarımı dört yüz sayfa içinde belgesel bir nitelikle anlatıyor. Kitapta adı geçen karakterler gerçek. Kitapta anlatılan yerler gerçek. Ve kitapta yazılanlar ne yazık ki gerçek…

Auschwitz: 1.100.000

Treblinka: 850.000

Belzec: 600.000

Chelmno: 340.000

Sobibor: 250.000

Theresienstadt: 80.000

Majdanek: 78.000

Buchenwald: 56.000

Ve maalesef bu rakamlar da gerçek. Adına bugün istatistik deniliyor fakat her bir rakam yok edilen bir can. Umarım dünya bir daha ne Hitler gibi bir ruh hastası ne de böyle ruh hastalarının peşinden sürüklenen kitleler görmez

Notlar

Ukrayna’da partizanlık yaptığım günlerde, bir insanın katile teslim olacak yerde elinde silahıyla ölmesinin daha iyi olduğunu öğrenmiştim.

Auschwitz’de gaz odalarının dışında sıraya girmiş çıplak kadınların fotoğraflarına, sonra da kenarda duran silahlı nöbetçilere bakın. GÜLÜMSÜYORLAR. Hep garip bir mizah anlayışı kendilerini gülümsemeye zorluyor. Neden? Bir utanç gülümsemesi mi bu? Suçlarını gülümsemeyle mi örtüyorlar? Pek sanmam. Belki bu, kötülüğün ruhundan başka bir şey değildir; insanda kötü ve yıkıcı olan her şeyin bir damıtığı.

SS üniforması giymenin yararlarından birinin de daha kalın biftekler, daha olgun kavunlar alabilmek olduğunu hiç düşünmemiştim.

Bir anlık bir suçluluk duygusuna kapıldım. Neden bu adama cefa çektirilecekti? Bildiğim kadarıyla namusluluk simgesiydi.

Suça sapan saygın bir kişi, hele bu konuda ahlâk dersleri de vermeye kalkışırsa, doğuştan bir hırsız ya da katilden daha çok nefret edilen bir insan olur.

Gaz odalarını ve fırınları çalıştıran insanlar da kiliseye giderler, çocuklarını severler ve hayvanlara şefkatle davranırlardı.

Baba, neden herkes Yahudilerden nefret ediyor?

Ahlâklılık şahane bir şey, hayran olunacak bir erdem, ama yine haklılığın, ahlâksal bir davranışın bir bombayı ya da kurşunu sektirdiği görülmüş müdür?

Buchenwald çingene doludur. Bunlar çalışmadıkları için nöbetçileri deli ederler. SS, dün ikisini diri diri gömdürdü. Sonradan mezardan çıkarıldıklarında dilleri salam gibi sarkıyordu ağızlarından.

İnsanlar korktukları zaman kendilerini kandırırlar.

Kızkardeşime, anneme nasıl da acıyordum. Yaşamın…okulun, büyümenin, ailenin sürüp gideceğini sanıyorlardı.

Tarihi iyi biliyorduk. Ama o anda yazılmakta olan tarihi hiç mi hiç anlamıyorduk.

Yaşamak

Yaşamak her zaman ölümden iyidir.

Kim olduğumuzun, ne olduğumuzun, zengin ya da yoksul, genç ya da yaşlı, komünist, sosyalist ya da burjuva olmamızın hiç önemi yok artık. Hepimizi öldürecekler.

Şeytanların psikolojik güçleriyle, garip bir biçimde, Almanlar onları yaşama sarılmaya zorlayarak yaşama arzularını parçalamışlardı.

Yahudiler ölüme alışkındırlar.

Bir insanı öldürmek için ne kadar az şeye gerek var.

Son fotoğraf belirdi ekranda. Üç çıplak Yahudi çocuğu, çıplak kafalı ve kıvrık zülüflü. Ellerini havaya kaldırmışlar, gözleri korku içinde. Birkaç saniye sonra ölmüş olacaklardı. İstatistik.

Genç ve masum bir görünüşüm varsa, bu benim için daha iyiydi. Karakterimde çelikleşen nitelik “içimdeydi” demek. Kitle halinde öldürmelere irkilmeden bakan, kendisi genç bir kızın başına kurşun sıkan, dış görünüşünde hiçbir değişiklik olmayan bir insan. Karım, içimde duyduğum o sertliğin farkına varamayacak, bende bütün bunlardan hiçbir iz görmeyecek.

Naziler, dünyanın anlaması için uzun zaman gerekecek bir gerçeği anlamışlardı. Suç ne kadar büyük olursa insanlar buna o kadar az inanırlardı.

Bizi böylesine ısrarla öldürmek istiyorlarsa, demek ki, bizler değerli, dünya için önemli insanlarız…

Hepimiz öleceğiz. Mutlu birleşmeler yok bizim için.

İnsan on bir milyon insanı nasıl öldürür de, bunu gizli tutar?

İnsan yağı mükemmel bir yakıt diyordu Hoess. Büyük kepçelerle alıp yeni ateşler yakmak için kullanıyoruz. Fırınlardaysa her şey bir anda yok oluyor.

Yaftalarda yazılı adlardan daha başka bir şey olduğumuzu düşünmek çok güç. Ya da dövmeyle yazılı mavi bir numaradan başka bir şey. Ama bizler insanız, hâlâ insanız. Adımız, evimiz, sevdiklerimiz var. Bunları bizlerden alamazlar.

İnsanlar nasıl bu kadar acımasız olabiliyorlar? Neden masumlara böyle şeyler yapıyorlar?

Onları öldürmeden önce neden soyuyorsunuz? Öldürmeden önce onlara bir parçacık onuru bile çok mu görüyorsunuz? SS hayvanlarını Yahudi kadınlara sırıtarak bakarlarken gördüm. Zavallı kadınlar örtünmeye çalışıyorlardı. Buraya gelene kadar gerçekten inanmazdım şeytana. Yeryüzünde saf kötülük diye bir şeyin olduğuna da inanmazdım.

Yetişkinler hoşnutsuzluklarıyla çocuklarında ne derin yaralar açtıklarını bilirler mi acaba?

Ne olmuştu bize? Katillerimizin kötülüğü, insanlık yoksunluğu bize de mi bulaşmıştı? İnsan, bugüne dek görülmemiş bir suç için ne gibi bir özür uydurabilir ki?

Bu kitabın tanıtım yazısı bloğumuz için Özgür KÖKTÜRK tarafından yapılmıştır.

İlgili içerikler
Kitap AnalizleriSanat

Allah'ı Arayan İmam Kitabının Analizini Özgür Köktürk yaptı.

Kitap Analizleri

Rahibe ; Denis Diderot'un Kaleminden Bir Başyapıt

Kitap Analizleri

Uğultulu Tepeler Emily Bronte'nin Kaleminden Harika Bir Kitap

Kitap Analizleri

Dorian Gray'in Portresi Kitap Tanıtımı Eftelya Akdeniz'in Kaleminden

Paylaşımlardan anında haberdar olmak istiyorsan abone ol!