Allah’ı Arayan İmam kitabımı okuyup analizini yapan değerli dostum Özgür Köktürk’e çok teşekkür ederim
KİTABIN ADI: Allah’ı Arayan İmam
YAZARI: Mehmet TEKECİ
YAYINEVİ: Cenevre Fikir Sanat
BASIM YILI: 2021
SAYFA SAYISI: 172
Mehmet Tekeci ile tanışıklıktan öte dostluğumuz 2005 yılına dek uzanır. Bu bakımdan, kitabında yazdıklarını karşımda duruyormuş ve sohbet ediyormuşuz gibi okuduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. Ki, Mehmet Tekeci’yi şahsen tanımasanız da benzer duyguları hissedebilirsiniz emin olun.
Mehmet Tekeci, Allah’ı Arayan İmam kitabında aslında kendini anlatıyor okura. Bizimle dertleşiyor, hasbihal ediyor. Yirmi dokuz yıllık imamlık hayatında ve yaşam yolculuğunda edindiği bilgileri paylaşıyor bizlerle.Hep korkutularak anlatılan, cehennemde yakan, korkunç işkencelerle yarattığı kullarından intikam alan kinci bir Tanrı tasviri yerine merhametli, Rahman ve Rahim olan, esirgeyen ve bağışlayan Allah kavramını örneklerle ve mantık süzgecinden geçirerek aktarıyor okura.
Ölüm nedir? Bir son mudur, yoksa yeni bir başlangıç mı? Neden rüya görürüz? Rüyaların gerçekten ruh dünyasında bir anlamı var mı yoksa tamamen beynimizin bize oynadığı bir oyun mu? İslâm dininin en önemli ibadetlerinden olan Hac ve namaz aslında nedir? Bu ibadetleri gerçekleştirirken yapılan ritüeller ne anlama geliyor? Ve en önemlisi bu ibadetleri önemli kılan ve Yaradan’ın kullarından bu görevleri neden istediği gibi sorulara yanıtlar aranan kitapta tekâmül yolculuğunu farklı bir bakış açısıyla anlatırken zaman zaman düşündürüp, engin fikir dünyasına bizleri de konuk ediyor yazar.
Elimizdeki kitabı, yazarın kendi cümleleriyle belirtirsek, “49 yıllık ömrünü din içinde geçirmiş bir insanın sorgulamaları” şeklinde açıklayabiliriz. Kitapta Allah tarafından bildirildiği inanılan dinin, insanlar tarafından nasıl kullanıldığı, insanların ve bilhassa inanan insanların nasıl bir hipnoza maruz kaldığı ve din olgusunun belirli ritüellere indirgenerek içi boş bir şekilcilik anlayışı ile nasıl esaret altına alındıkları gösteriliyor.
Küçücük çocuklara Allah’ın kitabını öğrettiğini söyleyen hoca efendilerin Allah’ın rahmetini bilmemesi, el kadar yavrulara korku, dayak ve cehennem ateşinden korunma telkinleriyle anlatılan bir yaratıcı ne kadar Rahman ve ne kadar Rahim olarak düşünülebilir ki? Kendilerini Allah yerine koyarak kimi insanları cennete yerleştirip kimilerini cehenneme atan, kitleleri dinsiz, kâfir, putçu gibi şekillerde yaftalayıp hastalıklı fikirlerini topluma empoze etmeye çalışan tanrıcıklara; İslâm gibi evrensel bir inancı, bir yandan fıkıh ve ilmihal kitaplarına indirgeyip diğer yandan basit bir temizlenme ritüeli olan abdesti bile onlarca kurala bağlayarak, Allah’a en güzel ve saf şekilde ulaşma vesilesi olan ibadetleri sayısız kurallara boğarak insanları ibadet etmekten soğutan din bezirgânlarına karşı bir reddiyedir aynı zamanda elimizdeki eser.
Ayrıca Diyanet kurumunun içeriden bir bakışla eleştirisi, her Cuma günü insanların inançlarını ve vicdanlarını kullanarak yapılan yardım adı altındaki para toplama arsızlığı, görevlilere zorla sattırılan takvimler gibi konuların da haklı bir isyanla ele alındığı “Allah’ı Arayan İmam”, önyargılarından arınmış ve yaşama evrensel bir bakış açısıyla odaklanmış herkesin okuyabileceği nitelikte bir eser.
KİTAPTAN ALINTILAR
Bir katilin size verebileceği en büyük zarar canınızı almaktır. Oysa din baronları sizi canlı canlı kurbanlık koyun seçen ve üstelik etinizden, sütünüzden, derinizden, tırnağınıza varana kadar her şeyinizden faydalanan ve bunu yaparken Allah kalkanının ardına sığınan melek yüzlü şeytanlardır.
İnsan olana sıfat olarak “İnsan” sıfatını hak etmek yeterlidir. Övünülecekse bu sıfatla övünmeli, methiyeler düzülecekse bunun için düzülmelidir.
Din üzerinden saltanat kuranların alet oldukları yaşamsal gerçekler dini insanların ritüeller olarak algılamasını sağlamış ve o ritüellere konulan şartlarla yapılamaz hale sokularak ibadet insanların hayatından komple sökülüp atılmıştır. İnsan hayatının olmazsa olmazı ibadet, işi gücü olmayan yaşlı kimselerin vakit geçirmek için yaptıkları zoraki bir hobi halini almıştır.
Her şeyin atom çekirdeği, her şeyin dna kodları sevgidir. Hangi bilimsel gerçeğin ismini yazarsanız yazın, özüne indiğinizde karşınıza sevgi çıkar. İşte bu yaşamın sırrıdır, belki de Tanrı’nın kendisi.
Biz insanlara boş vaatler ve hikâyeleştirilmiş dinden başka hiçbir şey veremiyorduk. Bu çok büyük bir vebaldi, bu bedeli zor ödenecek bir günahtı. Biz insanların inançlarıyla oynuyorduk ve inançlarını revize etmek ve doğruyu bulmak için kurulmuş bir teşkilatın elamanları olarak bunu biz de bilmiyorduk. Bunu bizi yönetenler de bilmiyordu, bunu bizi eğiten ulemalar da bilmiyordu. Bu çok korkunç bir şeydi. İslam’ın en önemli ibadeti olarak bilinen namazın olmazsa olmazı huşû boyutunu kimse bilmiyordu. O yüzden huşû Kaf dağının ardındaki ejderha gibi efsane bir varlıktan başkası değildi.
Dinin en önemli ibadeti olan namaz konusunu bile kavrayamamış, yapmış olduğu mesleğin en önemli ibadetini bilmeyen insanların o işe önderlik ettiklerini iddia etmeleri ne kadar vahim sonuçlar doğurmuştu. Milyarlarca lira harcanarak yapılan camilerde namaz diye sadece insanların yatırılıp kaldırılması. İşte koskoca bir dinin insanlarının getirildiği son nokta burasıydı.
“Biz seni alemlere rahmet olarak gönderdik” gerçeğinin altında Hz. Muhammed’i övmek yoktu. Hz. Muhammed aslında hayatı boyunca kendini övmekten imtina etmiş bir kişilikti. O Âlemlere rahmet insan olmakla övünen değil, Âlemlere rahmet insan olmanın yolunu açan kişiydi. Herkese Âlemlere rahmet insan olabileceğini yaşadığı zamanın gerçeğine göre anlatmaya çalıştı.
Ömründe bir tek gönül imar etmemiş insan ne bilecekti gerçek Kabe’yi. Servetinin bir kısmını harcayarak ziyaret ettiği taştan Kabe’yi ziyaret ederken, kendisine bir kez ziyaret gerçekleştirememiş kişi nereden bilsindi gerçek Kabe’yi.Cep telefonuma birkaç ayda bir gelen güncellemeleri hiç yadırgamadan yüklerken, kendimi yıllardır hiç güncellemediğimi fark ettim.
Dünyanın en büyük devrimcisine inandığımı söylüyordum ama devrimden haberim yoktu. Dünya üzerinde devrim için söylenmiş bundan daha kısa ve bundan daha veciz bir söz olamazdı. “İki günü eşit olan ziyandadır”. Her gün değişim, her gün değişim diyen bir peygamberin ümmeti olmakla övünen bizlerin onu anlamadığına bir kez daha şahit oluyordum.
Bizi kullanan tüm öğretiler bize kutsal şeyler uğruna ölmeyi aşılar oysa sevilen şeyler uğruna yaşamak gerekir, yaşamak güzeldir. Yaşamak erdemdir ve yaşamak deneyimlenebilecek en kutsal şeydir.
Neredeyse yüz yıla yakındır Kur’an kursu işleten bir kurum bu kurumları işlettiği için halktan senede en az iki defa yardım toplarken aldığı sonuç tüm gerçekliği ile ortadadır. Hâlâ anası babası öldüğü zaman cami imamını Yasin okumaya çağıran bir halk vardır. Bu kurslarda bırakın halka Kur’an-ın ahkâmını öğretmeyi Kur’an-ı Arap harfleri ile bile öğretmeyi Diyanet başaramamıştır.
İddia ediyorum Türkiye’de ve dünyada tarikat ve cemaatlere gidip kendini bulmuş tek bir Allah’ın kuluna rastlayamazsınız. Hayatları tarumar vaziyette ve her şeyleri darmadağındır. Yukarıda saltanatın devam etmesi için çalışan asıl kaymağı yiyenlere yakın olanların ötesinde herkes ama herkes uyutulmaktadır, gerçek olan hiçbir şey yoktur. Her şey bir illüzyondur ve bu illüzyonun bozulmaması için saltanatın sahipleri var güçleri ile uğraşmaktadırlar.