Ne iş yaptığın çok önemli değildir aslında, ben her zaman işimi en iyi yaptım ve üretmeyi ibadet bildim.
Nasıl yaptığındır önemli olan.
Sahnedeki oyuncunun hangi rolü oynadığı önemli olmadığı gibi.
Başrol oynamaya karar vermişsen eğer, işini iyi yapacaksın.
Çöpçüysen senin süpürdüğün sokak bütün sokaklardan daha temiz olacak.
Bakkalsan senin bakkalın ışıltısı diğerlerinden farklı olacak. Korkma! Marketler, süpermarketler seni alt edemez.
Hamal mısın kardeşim? Sen yük taşırken inlemeyeceksin mesela. Dilinde bir türkü yol alacaksın. Bu ancak yaşamayı sevmek ile olur.
Hiç üşünmem, iş varsa yapmadan bırakmam.
Büyük bir konsantrasyon içinde kendine göre bir plan oluştururum, hiç üşenmem, iş varsa yapmadan bırakmam. Çünkü yaşamayı sevmek ciddi konsantrasyon gerektirir. Hatta bir seferinde nedenini bilmediğim ani bir rahatsızlıktan sonra hastaneye kaldırmışlardı. Büyük tansiyonum 8, küçük tansiyonum 4. Araç kullanacak takatim olmadığı için komşum hastaneye götürmüştü. Kolumdaki serum bittikten sonra ne doktora rapor yaz dedim ne de çalıştığım kurumun müdürüne telefon edip “Ben hastayım, gelemiyorum” dedim.
Hep işlerimi iyi yaptım.
Bazen sabredilmez ortamlarda dahi sabırtaşı kesilerek en iyisini yapmaya çalıştım.
Hep işlerime bir şeyler katmayı sevdim.
Hep işlerime alınterimi akıttım.
Herkes köylerde imamlık yaparken arıcılık yaptı, hayvan besledi, şehire tayin istediler; galericilik, bakkallık, manavlık yaptılar. Ben sadece imamlık yaptım. Sadece imamlık. O yüzden hiçbir köşede birikmiş param olmadı. Bizi etrafımız akrabalarımız hep yoksul zannettiler. Oysa biz hiç yoksulluk çekmedik. Varken zevkle harcadık, yok değil, bitti dedik. Biliyorduk ki yine gelecekti. Cebimizdeki son kuruş parayı Kız Kulesi’nin karşısında çekirdek çitleyip, çay içerek harcadığımızı bilirim.
Hep hayata tutunmayı seçtim ve bunu başardım da!
Var olmanın gereği olarak ben hayata hep tutunmayı, aslında yaşamayı sevmek denilen gizli iksiri keşfettim.
Doğru ya da yanlış hep yaşamdan yana durdum.
Anladım ki ben yaşama aşığım, yaşamayı sevmek aslında her şeyin ilacı.
Ben bir kedinin gözlerinde, bir köpeğin bacaklarıma dolanmasında, bir kağıt toplayıcına yol vermekte hayatı buluyorum.
Çok param olmadı demedim hiç, olduğu kadar keyfini sürmeye baktım.
Bir gün çok param olursa –ki olacağına inanıyorum- şu muhteşem dünya zenginlik nasıl yaşanırmış onu öğreteceğim ve zenginlik nasıl insanca yaşanırmış şahit olacaklar.
Ben çalışmayı hep sevdim.
Ben işime emek vermeyi hep sevdim.
Hep elim değdi gittiğim her yere.
Her yerde bir işaret bıraktım.
Bazen çayını içeceğim bir dost.
Bazen saatlerce telefonda konuşabildiğim bir abi.
Sokaktaki çomar, karabaş, sarmal kedi, güvercinler, pencereme konan kumrular…
Ben Yaşamayı o yüzden seviyorum
İnsanın yaşarken üretebileceğimi biliyorum ve yaşamayı o yüzden seviyorum.
Bulabilsem ölmemenin bir çaresini ölmeyeceğim yemin ederim.
Sonsuza kadar yaşamak için.
Yaşamak benim için o kadar büyük bir tutku ki,
Muhteşem beyinden istifade etmek yerine onu sömürmeye çalışan insanlara hep acıdım.
Yönetmeyi beceremeyen korkak insanların para denilen gücü nasıl boşa harcadıklarını ve korkularına payanda yaptıklarına şahit oldum.
Oturduğu masanın kendine verdiği etiketle egosunu şişirip balon gibi olanları, üç kitap okumamış ama cebinde üç kuruş parası olmuş tanrıcıkları görüp onlara acıdım. Üç cümleyi yanyana getirememiş ahmakların, insanları yönetmeye kalkarken düştükleri rezil duruma şahit oldum.
Ben yaşamayı ve yaşarken üretmeyi hep sevdim.
Yaşarken hergün ama hergün yeni ufuklara kanat çırptım.
Var olduğumu hissettiğim ve üretebildiğim her an benim için servet. Eğer şükür diye bir şey varsa hayatta.
Sen buna ego de, ben buna iki damla gözyaşı ile şükür diyorum.