Tuncay Terzihanesi okumaktan keyif alacağınız tadımlık mkitaplardan bir tanesi. Sunay Akın bu kitabında “Kırkaltı” öyküden oluşuyor. Aşağıda bazılarından alıntılar yapacağım öykülerle yolculuk edeceksiniz kitabın içinde…
Sunay Akın benim karakter olarak da sevdiğim yazarlardan bir tanesidir. Onun çok engin bir ruhu olduğuna inanıyorum. Hayatım boyunca tanışmak istediğim, bir çay içimlik olsa bile sohbet etmek istediğim yazarlardan bir tanesi. Sevmek böyle bir şey aslında. Kişinin aurası hiç karşılaşmasanız dahi sizi bulur. Aslında ruhlar buluşmuştur ve çoktan tanışmıştır.
Sunay Akın’ın yazmış olduğu Tuncay Terzihanesi kitabının arka kapak yazısı da çok hoş. Önce sizleri o yazı ile baş başa bırakacağım, ardından yazarımızın kısa hayatını sunacağım ve en sonunda kitabın içindeki öykülerden bazılarından alıntılar yaparak kitap tanıtım yazımızı bitireceğiz.
Tuncay Terzihanesi tanıtım yazısı
Tuncay Terzihanesi tanıtım yazısını kitabın arka kapağından okuduğunuzda zaten kitabı okumak için harekete geçeceksiniz. İşte o yazı.
(…) Trabzon’un en ünlü terzilerindendi Tuncay Bey… Dükkânının rafları aldığı siparişlerin kumaşlarıyla doluydu. Genç adam modayı takip eden, yenilikçi biri olduğu için onun diktiği bir elbiseye sahip olmak isteyenler, araya hatırı sayılan insanları koyarlardı: “Şu bizim komşunun mantosunu bir zahmet sıkıştırıver!..”
Kedilerinin pençelerinin balık koktuğu bu kentte, bir gün, on yedi yaşında bir genç kız girer Terzi Tuncay’ın dükkânından içeri. Yanında annesi, elinde ise bordo renkli bir kumaş vardır. Kendisine bir ceket dikmesini ister genç terziden. Aşk tanrısı Eros’un attığı ok Tuncay Bey’in kalbini delmeden önce, içeri giren genç kızın güzelliği karşısında, tuttuğu iğne eline batmıştır çoktan!
Terzi Tuncay genç kızı provaya çağırmaya başlar. Hem de yalan yere ve kaç kere!.. Hatta bir seferinde şu türküyü bile mırıldanır, hafiften:
Sen yağmur ol, ben bulut
Maçka’da buluşalım
Ölçü iyice alınmıştır!.. Bordo renkli ceket tamamlanır sonunda.
Üç tane düğmesi vardır bordo ceketin… İşte ben, o ceketin ortanca düğmesiyim! (…)
Sunay Akın Kimdir?
Sunay Akın bir Karadeniz çocuğudur. Yirmiden fazla eser yazmıştır ancak çeşitli ülkelerden topladığı oyuncaklarla kurduğu “Oyuncak Müzesi” onun yüreğindeki çocuğu ifade etmesi bakımından çok önemlidir.
Sunay Akın 1962 yılında Maçka’da doğdu.
İstanbul Koşuyolu Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Fizik-Coğrafya Bölümü mezunudur. 1984 yılına geldiğimizde şiirleri dergilerde yayınlanmaya başlandı. Arkadaşlarıyla birlikte 1989’da “Yeni Yaprak”, 1990’da “Olmaz” adlı şiir dergilerini çıkardı.
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ile Müjdat Gezen Sanat Okulu’nda dersler veriyor.
Onu dinlerken ya da şiirlerini okurken Orhan Veli hayatta zannediyorsunuz. Kelimelerin ustası, müthiş Türkçesi ile sözcüklere adeta kanat takıyor. Son zamanlarda daha çok düzyazı yazmaya başladı. Araştırmacı bir kişiliği var. Çeşitli sahnelerde çeşitli anlatımları ile ülkenin birçok yerinde gösteriler yaptı. Müthiş bir anlatıcı ve etkileyici bir üslubu var.
23 Nisan 2005 tarihinde 11 yıldır dünyanın dört bir yanından topladığı oyuncakları tarihi bir köşkte İstanbul Göztepe’de kurduğu “Oyuncak Müzesi”nde sergilemektedir.
Tuncay Terzihanesi ve öyküler
Tuncay Terzihanesi yukarıda da yazdığım gibi “Kırkaltı” öyküden oluşuyor. Kitapla ilgili bilgi vermesi açısından bazı öykülerden burada kısaca bahsedeceğim.
1- Dönme dolap
Bu öyküde “Dönme dolap” konusu incelenmektedir. Eskiden evlerde haremlik- selamlık uygulaması varken harem bölümüne bir erkek geleceği zaman dolap denilen yerde bekletilirmiş. Hatta yalılarda yaşayan kızlara gençler mektup vermek için bu dolapları kullanırlarmış. O günden bugüne “dolap çevirmek” deyimi hileli iş yapmak, iş çevirmek olarak dilimize yerleşmiş ve kullanılır olmuştur.
Bir Dans Pistidir dünya
Yazar dans konusunu çok güzel anlatmıştır. Dans insanın hayatına giren evrensel bir dildir. Dansın hayatımızda çok önemli yer işgal etmesine rağmen yazar evlilik dansının tuhaflığını anlatır. Gelin ve damat o gün hiç rahat değildir, çünkü üzerlerindeki kıyafet adeta üniformayı anımsatmaktadır. Dans sınırları olmayan özgür bir alandır. Tarihte 744 yılında Papa Zacharias dansı yasaklamıştır. Ona göre dansın içinde şeytan gizlidir. Yazar dansın başkenti olarak Paris’i gösterir.
Masal bu ya!
Öykünün içinde bir canbaz vardır ve bu canbaz bir kulübeye girer. Kulübede ilerledikçe çeşitli mekanlar karşısına çıkar. Galata Kulesi, Kız Kulesi gibi.. Galata Kulesinin özgürlüğünden ve Kız Kulesinin denizin ortasındaki yalnızlığına kadar çok şey anlatır. Bu öyküyle tarihi mekanların insanların hayatı ile birleştiğinde ne çok ifade ettiğini anlatmaya çalışır.
Su’da ki Us
Yazar bu öyküde sudan bahsetmektedir. Suyun insan hayatında ne kadar önemli olduğundan dem vurur. İnsanın topraktan geldiğini söylerler. Oysa insan bir damla sudan meydana gelmiştir. İnsan suyu us’unu kullanarak evcilleştirmiştir.
İstanbul’un büyük bir su ağı üzerinde olduğunu belirten yazar falcıların insanın kaderini anlatmak için suya baktıklarını söyler. S harfinin hortuma, U harfinin su kabına benzediğini anlatan yazar konuya farklı bir boyut kazandırmıştır.
Ve son söz!
Ve son söz olarak şunu eklemeden geçemeyeceğim. Sunay Akın yüreğiyle yazan değerli bir kalemdir. Ülkemizin önemli değerlerindendir. Her kitabını okumuş olmasam da şunu net ifade edebilirim. Sunay Akın’dan ne bulursanız okuyabilirsiniz.