Tanrı kavramı aslında insanın içdünyasında kendi ütopyası olmalı.
Başkasını ilgilendirmemeli, başkasına dayatılmamalı…
Bu anlamda din de bireysel yaşandığında, topluma mal edilmediğinde barış ve esenlik üretebilir.
Aksi takdirde toplumsal huzursuzluğun baş sebebi olur.
Tanrı kavramını daha beyninde yerleştirememiş insanoğlu’nun hiçbir şekilde şahit olmadığı vahiy ve peygamberlik konusunda dayatma içine girmesi gerçekten toplumsal gerilimi artırıyor ve kamplaşmalara sebep oluyor.
Bütün peygamberler aldıkları vahye “Allah beni elçi tayin etti” sözü ile başlarlar.
Bunu yalanlamak mümkün olmadığı gibi doğru olduğunu iddia etmekte mümkün değildir.
O halde konu sosyal yaşamı hiç ilgilendirmemektedir. İnanmak tamamen bireysel olmalıdır ve kimse inananı da kınamamalı, inanmayanı da tekfir etmemelidir.
Her peygamberin getirdiği kitapta, her yazarın yazdığı kitapta, her bilgenin söylediği sözde ilahi titreşimler hissedebilirsiniz. Çok üst boyuttan söylemler algılayabilirsiniz.
Hatta bunların içinde evrensel değerlere ulaşmış üst düzey bilgiler de olabilir.
Bunun üzerinden dinler ve inançlar konusunu dayatmaya giderseniz “Barış” elde edemezsiniz.
Dinlerin futbol takımları gibi taraftarları olmamalı.
Dinlerin inananları olmalı ve inandıkları değerleri bireysel yaşayıp, inanç değerlerinin kendi üzerinde ne kadar olumlu değişimler yarattığını toplum içinde göstermelidir.
İşte o zaman inancın bir değeri olacaktır. Yaşarken hayatın içinde örnek olarak…
Oysa bugünün inanan kesimi ne yapıyor?İnandıkları değerlerin en doğru sonucu vereceğini iddia ediyorlar ve bunun uyulması gereken kurallar bütünü olduğunu iddia ediyorlar.
Bütün kırılmalar burada yaşanıyor.
Bir Hristiyan düşünün. Çok inançlı ve inancının bütün değerlerini yerine getiriyor.
Bu gereklilikten dolayı hayatına etki eden inancı yaşamış olduğu toplumda pozitif sonuçlar ortaya koyuyor.
Bu Hristiyan inancını başkasına anlatmasına gerek yoktur ki!!
Çünkü herkes bu inancın, sahibine ne kadar insani değerler kattığına gözleri ile şahit olmaktadırlar.
Bir müslüman düşünün!İnancının gereğini sonuna kadar yapıyor.
Camiden çıktığında, alışveriş yaptığında, sosyal hayatında, özel hayatında o kadar insani değerler sergiliyor ki, herkes ona hayran.
Bu müslümanın islamı anlatmasına gerek kalmaz.
Zaten insanlar düşünür ki, müslüman olan bu kadar güzel bir insan oluyor.
Bunun aksine ağzından Allah kelimesi düşmediği halde her türlü ahlaksızlığı, insani olmayan bütün tavırları sergiliyorsa inandığını söylediği din, onun ruhsal dünyası için değil, ahlaksızlığını örtmek için kullandığı bir örtü olabilir.Kısaca din ve inanç bireysel olmalı ve bireysel yaşanmalıdır. Toplumsal yansımaları dayatarak değil, yaşayarak gösterilmelidir.