Gece yarısı idi. Paşam diye seslendi. Şöyle dönüp baktım. Biraz kirlenmiş takım elbisesi, siyah gömleği ve sarı çiçekli kravatı, ceketinin cebine sıkıştırdığı şarap şişesi ile bir adam beni yanına çağırıyordu. Sonra anladım ki, adam gerçekten adamdı. Elinde çok eski bir kemanı vardı. Bana 5 lira şarap parası verir misin dedi.
Daha cevabı beklemeden aldı eline kemanı öyle bir inletti ki gecenin sessizliğinde caddeyi.. Gökten melek indi diyeceğim küfredeceksin. Ama indi yemin ederim. Nasıl bir nameydi o kardeşim..!
Dedi gözlerinde bir hüzün var nedendir? Bilmem ki ustam dedim, nereden anladın ki? Paşam sarhoşum ben, kör değilim dedi. Ancak korkma dedi. Neden ustam dedim? Neden biliyor musun dedi. Çünkü sende köpeklerle oturup yemek yiyecek kadar alçak bir gönül, bir şarapçı ile muhabbet edecek kadar adalet var dedi. Şişenin dibinde kalan son şarabı bana verdi. Aldım şarabı elinden.. kaldırdım yukarı doğru ve şerefine dedim. Dedim ki ustam! ben o şarabı kabul ediyorum ve benim hediyem olarak sana ikram ediyorum. Lütfen onu sen iç dedim. Çünkü onun o şaraba benden daha çok ihtiyacı vardı. Alnını alnıma koydu ve şöyle mırıldandı. Adamsın adamım dedi. Bana bir şarkı çal ben kaçayım. Yolum çok uzak dedim. “Gözlerinin içine başka hayal girmesin. Bana ait çizgiler dikkat et silinmesin”
Beraber söyledik oturup taşların üzerine.. Ve ben dayanamadım şarkı bittiğinde taşın üzerinde çay bardağının içinde duran şarabı bir dikişte bitirdim ve ustam yine geleceğim. Ben gelene kadar gözlerinde taşıdığın hayalin silinmesin dedim. Paşamsın dedi. alnımdan öptü ve uğurladı. Ben yüreğiyle bu kadar muhteşem bir misafir ağırlayan adam daha ömrümde görmedim