Son 17 yılda adli makamlara ulaşan rakamlara göre 15.000 kadının hayatına son verilmiştir. Bu sayı Anadolu’da bir ilçe nüfüsundan fazladır.
1. BÖLÜM
ZULMÜN AMASI OLAMAZ. -1-
Her konuda olduğu gibi kadına şiddet konusunda da ülkemizde ikiyüzlülük sergilenmektedir. Aslında bu toplum şiddet eğilimli bir toplumdur. Okulda öğrenci iken öğretmeninizden, camide kursa giderken cami imamından, askere gittiğinizde üstünüzden, işinizde patronunuzdan ya da müdürünüzden, çocukken babanızdan ya da annenizden, evlendiğinizde kocanızdan şiddet görürsünüz.
Şiddet altında yaşamanın insana yüklediği en büyük kötülük sizinde bir gün elinize güç geçtiğinde aynısını yapacağınızı bekliyor olmanızdır. Ve gerçekten öyle olur. Yaptığı her hatada azarlanan ve şiddet gören kişi güç eline geçtiğinde şöyle düşünür. “ Ben hata yaptığımda cezasını çekmiştim, bana hata yapan kişi de cezasını çekmeli”Bu aslında ezilmişlik duygusunun, kendini gerçekleştirememenin verdiği bir sonuçtur. İnsan ne yaparsa yapsın şiddet görmemeli ve insan ne yaparsa yapsın kimsenin canına kastedilmemelidir. Bu iki kuralın aması dahi yoktur. Hangi sebep olursa olsun bir canlıya altını çiziyorum bir canlıya şiddet uygulamak ve canına kastetmek affedilmesi mümkün olmayan iki fiildir. Bu iki fiili işleyen kişi hem toplum tarafından ve hem de hukuk tarafından ıslah edilinceye kadar cezalandırılmalı ve sonuçları en ağır şekilde yaşatılmalıdır. Bu konuda gösterilecek her tolerans ıslahı mümkün bir insanı canavarlaştırmaya başlar. Yarın önüne geçemeyeceğiniz ve canlara kasteden bir canavar oluşturursunuz kendi ellerinizle…
Hayatım şiddet görerek geçti. Aile büyüklerimden, Kur’an kurslarında hocalarımdan, ilkokulda öğretmenimden, İmam hatip Lisesinde öğretmenlerimden, askerde komutanlarımdan ve üstlerimden durmadan şiddet gördüm. Hayatımın en az 25 yılı şiddet görerek geçti. Dört gözle bekledim gücün benim elime geçmesini. İçimde biriken öfke dağlarını bu şekilde eritebileceğimi zannediyordum. Oysa içimde biriken bu öfkenin yıllardır yaşadığım eziklik duygusunun dışavurumundan başka bir şey olmadığını anladığımda çok geç olmuştu ve ben aslında ardımda ciddi enkazlar bırakmaya başlamıştım.
Başta yaz kurslarında bana eğitim almaya gelen öğrencilerime, daha sonra eşime ve kısaca gücümün yettiği herkese uyguladığım şiddet ortaya bir canavar çıkarmaya başlamıştı. Oysa ben bu süreçte tarikatta hızla yükseliyor ve gece gündüz ibadetini yapan bir insan olarak görünüyordum. Çünkü yaşadığım öğreti bunları yapmak konusunda bana haklar veriyordu. Yani ben bir erkek olarak yaptığım şiddete kıyısından köşesinden dini olarak referanslar bulabiliyordum. Benim tek şansım vardı eşim. Adı gibi sabırlıydı ve aynı zamanda çeşitli bedeller göze alarak benim zalimliğimi yüzüme haykırdı, karşı durdu.
Buradan kasıt kendi hayatımı anlatmak değil, işe yarayacaksa kendi hayatımı da anlatırım ama sistemin nasıl bir canavar yarattığını anlatmaya çalışıyorum. Bugün son zamanlarda azalsa da öğretmeninden, kur’an kursu hocasından, imamdan, komutanından ve üstünden şiddet görmeyen insan sayısı yok denecek kadar azdır. Bir de sistemin başında olan iktidarlar bu şiddete çanak tutmaya başladığında yıllardır ölümlerin ardı arkası kesilmez olmaya başladı.
Kadın, çocuk ve hayvanlar bir toplumun en korumasız canları..İktidarlar kadın, çocuk ve hayvanları korumak için yasal güvence oluşturamazsa kendini eğitememiş, içindeki eziklik duygusu ile beslediği öfkesini kontrol edemeyen canavarlaşmış erkekler tarafından şiddet, taciz, tecavüz ve öldürülmeye başlanırlar. Şunun altını tekrar çizelim. Hiçbir mazeret bir cana şiddet uygulamaya ve öldürmeye sebep olamaz.Bizim ülkede ilk konu olduğu için yazıyorum. Buna namusta dahildir.Karın seni aldattı ise gidersin mahkemede boşanırsın. Namus temizlemek senin zalim dürtülerine kılıf aramandan başka bir şey değildir ve hiçbir hukuksal gerekçe bunun için hafifletici sebep yaratmamalıdır.
Açık yüreklilikle ifade edeyim.Ben bu duygularımı eğittim ve evcilleştirdim. Bugün bir canı bırakın öldürmeyi, yaşatmak için elimden ne gelirse yapan bir birey haline getirdim kendimi. Amasız ve fakatsız başıma ne gelirse gelsin hepsinin bir çözümü olduğunu ve hiçbir nedenin bir cana şiddet uygulama ve öldürme hakkını bana vermediğini kendi yaşam alanımda birinci kanun haline getirdim.
Şükürler olsun.Hayatımda en iftihar ettiğim konudur.Potansiyel bir katilden bugün hiçbir cana kıyamayan bir insan ortaya çıkardım. Bu benim bireysel çabam ve eşimin olağanüstü özverisi ile oldu.
Ya bu şansı yakalayamayanlar..Anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez ilk üç maddesi gibi sistemi yönetenler vatandaşlarına “ Hiçbir nedenin bir canlıya şiddet uygulama ve öldürme hakkı” tanımadığını amasız ve fakatsız olarak ilan etmelidir. Çıkış yolu bırakmayacak şekilde bu tünelin önü kapatılırsa ancak bu şiddet ve ölümlerin önüne geçilebilir.
Bugün geldiğimiz noktada aslında işin özeti şudur.Sistemi yönetenlerden cesaret aldıkları için bugün ülkemizde şiddet ve ölümler artmıştır. Kabul ediyorum, eğitim, eğitim, eğitim.Ama eğitilemeyenleri ıslah edecek bir hukuk düzenine ihtiyacımız var. Kimse ama kimse şiddet ve ölüm konusunda bir taviz ile karşılaşmayacağını bildiğinde özellikle kadınlarımız, çocuklarımız ve hayvanlarımız güvende olacaktır.
2. BÖLÜM
Yazının ilk bölümünde insanları şiddete meyilli hale getiren toplumsal nedenleri anlatmıştık.
Şimdi gelelim şiddeti besleyen önemli konulara..
Bütün dinler erkek egemendir. Kadına özgürlük şansı tanıyan tek bir din yoktur. Buna İslam da dahildir. Kadın islam dininde erkekten hep sonra gelmiştir. Bu kişisel haklardan başlayarak toplumsal bütün haklara varana kadar böyledir. Batı kadın hakları konusunda dinin ortaya koyduğu baskıcı tutumu hukuk düzeni ile bir nebze olsun aşmaya çalışsa da, bu seferde kapitalist sistem tarafından sömürülen bir kişi haline getirmiştir.
Burada ayet ve hadisler koyarak işi dinsel mecraya çekmek istemiyorum. Kadının dövülmesi ayeti, kadının erkeğinden izinsiz evinden bile çıkamaması, miras hakları, boşanma hakları dinsel olarak kadının aleyhinde olan argümanlardır.
Kadının elini ayağına bağlayan toplumsal en büyük etken dinsel inançlardır ve dinlerin tamamının erkek egemen bir yapıda olmasından kaynaklanmaktadır.
İçinde yaşadığımız sosyokültürel yapı kadının ileri gitmesine izin vermemektedir.
Ağır olması gereken kadın,
Namuslu olması gereken kadın,
Eve ve işe yetişmesi gereken kadın,
Belli saatler haricinde dışarı çıkması yasak olan kadın,
Giyimi ile erkeği tahrik etmemesi gereken kadın,
Böyle bir toplumda kadınların taciz ve tecavüze uğraması, öldürülmesi kaçınılmaz bir son halini almaktadır. Oysa hamaset yapmadan söylüyorum. Toplumu var eden ve toplum hamurunu kıvamında tutan kadındır. Kadını toplumun içinden söküp aldığınızda kaya gibi sert insanlar oluşturursunuz. Kadının hayatın içinde olmadığı toplumlar merhametsiz ve bencil toplumlardır.
Bugün yaşadığımız durum budur.
İnançların gölgesine gizlenip kadını toplumdan izole etme, baskı altına alma, yeniden eve kapatma çalışmaları yapılmaktadır.
Bu çalışmalar hızlandıkça sosyal hayatın içinde yaşayan kadınlar daha çok taciz ve tecavüze uğramaya, gaddarca öldürülmeye başlandı.
Çünkü sistemi yönetenler tarafından cesaretlendirildiler. En vahşi şekilde kadınlara zulmedenler sistem tarafından hafifletici sebeplerle yeteri kadar cezalandırılmadılar.
Kısaca kendini ehlileştirmemiş, evcil bir yapıya kavuşmamış erkek milleti için uygun bir ortam oluşturulmuştur.
Bu gerçek karşımıza çok acı tablolar çıkarmıştır.
Sadece 2019 yılında 474 kadın öldürülmüştür. Bu çok korkunç bir rakamdır.
Son 10 yılda 3.000 kadınımız öldürülmüş ve binlerce çocuk yetim kalmış, en önemlisi bu kadınlarımıza hayat hakkı tanınmamıştır.
Şiddet gören kadınlarımız ayrı bir dramdır. İnandığı inanç sisteminde kadını dövebileceğini, üç kere boş ol, boş ol demekle karısını boşayabileceğini, karısını beğenmezse üzerine üç kadın ile daha evlenebileceğini, hatta gizli kapaklı kapılar arkasında kıydıracağı imam nikahı ile dost hayatı yaşayabileceğini bilen erkeklerin yaşadığı bir toplumda ya kadınlara kuzu kuzu kaderine razı olmak düşmekte, şiddet görerek ya da öldürülerek hayatına son verilmektedir.
Son 17 yılda adli makamlara ulaşan rakamlara göre 15.000 kadının hayatına son verilmiştir. Bu sayı Anadolu’da bir ilçe nüfüsundan fazladır. Siz kafanıza göre uydurduğunuz nedenlerle bir, iki ilçe halkını ha yok etmişsiniz ya da bu sayı kadar kişiyi tek tek öldürmüşsünüz.
Bunun adı katliamdır ve ne yazık ki bugün sistemi idare eden mekanizma durumun vahametinden haberdar değildir.
Üzülerek söylemeliyim ki, ben kadınların topyekun isyan etmesi taraftarıyım.
Kaderlerine razı olarak ödedikleri bedelleri insanca yaşamak için ödemeleri taraftarıyım. Ahdım olsun ki, hangi can olursa olsun yaşamsal haklarını korumak için ayağa kalkmıştır, ben onun yanında olacağım.
Bu acının iki tarafından da bulunmuş bir insan olarak söylüyorum.
Sosyal yaşamda hayvanlar kadar ileri gidemedik.
İnsanlığın erkek egemen yapıdan kurtulup insanca yaşama kavuşabilmesi için her cana koşulsuz yaşam hakkı tanınmak durumundadır. İnancına, milliyetine ve düşüncelerine bakılmadan..
Böyle bir dünya hayali olmasa artık dünyada yaşamak ıstırap olmaya başladı.
yaşarken bile insanın canı acıyor.