Yürüdüğüm yollar karanlıktı benim… Karanlığın içinde yürürken tutunduğum tek umut sendin. “SENDEN VAZGEÇMEM” demiştim. Ben hep böyle dedikçe, karanlığın içinden ruhumda yankılanan bir sesin hep senden olduğunu bilirdim. “UMUDUNU YİTİRME, ASIL HAYATA, ARKANDA BEN VARIM” Hep sen vardın ve ben bunun farkındaydım biliyor musun?
Hayattan umudumu kestiğim, tamam artık dediğim zamanlarda hep o ses benimleydi. Çünkü sen benimleydin. Sana ne kadar çok teşekkür ediyorum biliyor musun? Sana şükretmekten ne kadar aciz kalıyorum. Hep karanlık yollarda yürürken feryat ederdim. NERDESİN!!! Hep yanımda olduğunu anımsattın bana. Hani derler ya! Seni gökte ararken yerde buldum diye. Ben, seni gökte ararken, içimde buldum.
Bir gönül dostum bir yazısında şöyle demişti: “BÜTÜN LAĞIMLAR OKYANUSLARA AÇILIR” Tövbe denilen arınmanın, estağfurullah diyerek olmadığını bana bu söz hatırlatmıştı. Lağımların içinde yol aldığını kabul edemezsen, okyanuslara açılmanın mümkün olmadığını bileceksin. İçinde yüzdüğüm ve adına pislik dediğim şeylerin bana ait olan şeylerin defoları olduğunu anlamam için lağım çukurlarına girmeliymişim. Hep karanlık dehlizlerde hayat denilen yolculuğumu geçirirken, içimdeki sesin hep bana ışık oldu.
HANİ HEP SENİ CAMİLERDE FALAN ZANNEDERLER YA!
SEN BEN NEREDEYSEM HEP ORADAYMIŞSIN.
Senden hiç vazgeçmedim biliyor musun? Akıttığım gözyaşlarımda içimden dökülen dert sendin. Dertlerimden sonra içime dolan huzurun adı “Sen” olmuştun. Mutlu olduğumda yüzümde beliren tebessüm, gözlerimde ışıldayan nur hep “Sen”din. Ne zaman elimi uzatsam elimi hep tuttun. Oysa ben sadece elimi uzattığında tuttuğunu sanıyordum. Sen, ben elimi uzatmasam da hep benimleymişsin. Ne zaman beni terk ettiğini düşünsem, o zamanlarda daha da yakınımda olduğunu öğrettin bana.
Ne zaman dibe vursam, beni ilk kaldıran ve yukarıların yolunu sen gösterdin. Başım ne zaman önüme düşse, gökyüzünde pırıl pırıl parlayan güneşi hep sen gösterdin.
Yok oldum dediğimde “varlığım” sen oldun. Varım dediğimde varlığımın senden yansıdığını öğrettin.
Asıl kıblemin SENi hissettiğim yer olduğunu öğrettin. “BEN” olmanın ilk şartının, aklımı, fikrimi, zihnimi, irademi, bedenimi, ruhumu her şeyimi ama her şeyimi özgürleştirmekten geçtiği gösterdin. HAZRETİ İNSAN olmayı sen öğrettin.. Bir gün ulaşmaktan bir an bile vazgeçmediğim tertemiz, sonsuz okyanusa ulaştığımda “BEN” denilen bu faninin yok olacağını biliyorum. O günün heyecanı beni yaşatıyor. O anın gerçekleşeceğini düşündüğümde inan okyanuslardaki su zerreleri gibi berrak gözyaşlarımı hediye olarak sana sunmaktan başka elimden hiçbir şey gelmiyor. Hayat denilen bu lağım çukurunda yaşamanın en güzel tarafı ne biliyor musun? BİR GÜN SANA KAVUŞMA HEYECANI.
Yemin ederim eğer o kavuşma anı olmasaydı gül güzel kokmazdı. Eğer o kavuşma anı olmasaydı buluttan bir damla yağmur akmazdı. Eğer o kavuşma anı olmasaydı kelebek uçmaz, kuşlar ötmezdi. EĞER YAŞIYORSA HERŞEY SADECE O KAVUŞMA ANININ HATIRINA YAŞIYOR. Yüzyıllardır sana aşık simalar gözyaşlarıyla yıkanacağımız okyanusları oluşturuyor. Kavuşma olacaksa bir kere değil, bin kere gelmek zor gelmez dünyaya. Eğer olmayacaksa o kavuşma bir dakika bile yaşamak çok uzun… İ N A N !