SanatYaşam

Bir Duraktan Kaç Hikaye Geçer?

Ayşekadın durağı!

Fahrettin Kerim Gökay Caddesi  üzeri. Eylül yağmuru şekerli şekerli yağıyor.
Sıcak yağmur altında ıslanmaktan hiç çekinmeyen hatta sevine sevine damlaların bedeninde damlanın yok oluşunu izleyen insanlar, giden yazın hüznünün tadını çıkarıyor.
Evet, hüzünde çok şekeli ekşimtrak bir tat vardır ve kalbine söz geçiremeyenler bunu bilir..

1987 Eylülü.

Muazzez istemeye istemeye durağın içine sığındı. Çünkü onun elbiselerinin ıslanmaması , işe ütüsüz kıyafetle gitmemesi şart!
Olsun diyor kendi kendine. Bir gün benim de bir arabam olduğunda, yahut iş yerim beni giysimle değil ,ruhumla ağırladığında ben de bu duraktakiler gibi kendimi doya doya yağmura bırakabilirim…

Hatta arabam olduğunda, arabamdan inip tam da bu durağın önünde yüzümü göğe kaldırıp, kollarımı yana açarak yağmurun bedenimin her cm2’sini ıslatması için kendi etrafımda döneceğim…

Evdeki bebeğinde aklı! Ateşler içinde yanıyor. Kara gözlerini açtığında yanında göremediği anası duraklarda gün ışımadan yollara düşüyor, şehrin bir ucundan diğer ucuna her sabah ve akşam göç eder gibi akın akın yollara dökülmüş insan selinin içerisinde sabır, umut ve tevekkülle yürüyor. Tevekkülden başka çare var mı ki?

“Bir gün gelecek, sen iyileşeceksin. Benim kazancım daha iyi olacak. İkimiz daha çok bir arada olacağız. Hepsi geçecek, sadece biraz daha sabır ve zamana bırakıyoruz bunları.”

*                *                *

Ayşekadın durağı 1989

Muazzez 06:00 otobüsünü bekliyor. Eylül. Aynı iş yerine yine bir Eylül yağmuru altında …
Ayaklarının altından selin aktığı caddeye, topuklu yazlık ayakkabılarıyla tutunmuş bir ağaç gibi!Kımıldamadan sıcak yağmura gülümsüyor. Çocuk yine ateşlenmiş.
Üç yıldır her yazı sıcak yağmur ve ateşle uğurladılar.
Bu kez bileklerine kadar selin içine girmesine izin veriyor hayat. Muazzez gülümsüyor. Artık iş yerine çakı gibi kıyafetle gitmesine gerek yok!
Bugün son kez işine gidiyor, tazminatını verecekler ve işi yok artık!
Akşam Şişli’den kalkan dolmuşun içinde Karaköy’e inerken, dört yıldır gidip geldiği güzergâha ilk kez alıcı gözle bakıyor. Yolda olmak ne güzel.
“Bir gün, istediğim yağmurda istediğim kadar yıkanacağım” diyor içinden yine.
Derin bir nefes alıp usulca bırakıyor. Nefesiyle dolmuşun camı buğulanıyor.
Bir damla oluşuyor en ıslak yerinden ve akıyor…

wallpaper-1333191

Ayşekadın durağı ve Eylülün sıcak yağmuru iki aya kalmadan buzdan beyaz yıldızcıklara büründü. Asfalt beyaz, durağın çatısı beyaz, insanların elleri ve burunları kırmızı; yüzlerinde günahlarını karla örtmüş masum çocukluk ve saflık, bekleşiyorlar…
Muazzez yüzünü durak çatısı sınırından dışarı uzatıyor. Kar taneciklerinin tenine değip erimesini hissediyor.
Bir yıldız gözüne düşüp eriyor! Gözünü kırpıştırıyor:
“Gök gözümü öptü” diyor…
Mutlu! “Gök bana ağlama dedi” diye tekrarlıyor içinden.
Artık işsizim.

Çocuğumla baba evine ne kadar ağır geleceğimi bilemiyorum. Hayat benim için neler hazırlıyor kim bilir?
Kim bilir bir gün bu durağın önünden geçerken zaman neleri elekten geçirmiş olacak?
Hüsran, çaresizlik, sahiplenilmemişlik, yalnızlık ve hüzün mükemmel bir baharat karışımı gibi üzerine serpiliyor.
Kara gözlü oğlanı düşünüyor. İçinden bir asker ayaklanıyor ve “kalk diyor” kalk ve yürü! Hüzne yer yok!
Geleceğe ektiğim umut ve iyi niyet tohumlarına, bu, belirsizliğe akan hangi yağmur yaprak açtıracak?Yeşil minik filizlerin ucu hangi durağın yağmuruyla uzayacak bilmiyorsun!

Tek bildiğim bir gün bu duraktan tekrar geçtiğimde her şey değişmiş olacağı.

Ayşekadın durağı 1990

Bahar gelirken ateşlenmeler de arttı. Seyfi Basa çocuk hastanesinde çığlık çığlığa bağıran çocuğun isyanı, bilmem kaçıncı kez kan almak için kibrit çöpü kadar kalmış koluna batırılan iğne!
Debeleniyor.
Minik vücudunu üç kişi zaptediyor…
Muazzez ağlıyor. “Anne beni kurtar” diyen bakışlara bir annenin sadece gözyaşı akıtarak seyirci kalmasına bedeni sızlayarak tepki verebiliyor…
İyi olacak bebeğim…İyi olacaksın!

Ayşekadın durağından ameliyata gitmek için kalkıyor bu kez içinde oldukları otobüs.Artık sağlıklı olacak şükür!

Çağla ağaçlarında kadife kaplı yeşil meyveler, zamanın iyiye, hep iyiye aktığını söylüyor. Muazzez duyuyor onları. Üç ay önce kuru birer odun parçası olan dallar nasıl önce çiçek giyinip, sonra meyveyle donanmışsa, bir gün hayatta odun kuruluğunu bırakıp çiçekli bir şeyler verecektir elbette…
Mutlaka.
Mutlaka…

*                 *                  *

Ayşekadın Durağı 1994

Telaşlı senelerin izi durakta duruyor. Hemen arkasındaki dükkân kapatılmış. Yerine bir banka açılmış. Muazzez çek defterini, ilk çek defterini almaya iniyor otobüsten. Az ileride, sağa kıvrılan yolun ucundaki Oran Sitesine giden kırık dökük betonlu yolu  karolarla kaplamışlar. Binaların boyaları eskimiş ve dökülmüş. Kel, sahipsiz, put kesmiş sokak kedilerinden yapılma, bir beton ordusu gibi görünüyorlar.
Yıllar önce merdivenlerinden gece sokak lambası ışığında, yorgun argın adımlarını sürüklediği apartman girişinin mermeri de çatlamış…
Perdeler aynı perdeler değil. Camları kirli. Apartmanın birinci katındaki ilk dairenin içinde ateşlerle yanan çocuk anısını yeni oturan kiracılar silmişler!

Kim bilir artık hangi ailenin anıları birikiyor o odalarda?
Durağın demirleri yeni boyanmış ve çatısının altında, erken kalkamayanlar, işe geç kalmışlar bekliyorlar sabırsız ve yüzlerinde gergin bir ifadeyle..
Saat 09:30…

*                  *                  *

Ayşekadın Durağı 2000

Islak asfaltta tekerleklerin çıkardığı ağız şapırtısına benzer sese, Muazzez’in taksisinin içindeki radyonun kısık, ne çaldığı belli olmayan radyosunun sesi karışıyor;buğulu camlardan, “gizli bir anlaşmayla” birleşen, damlaya dönüşen sular iniyor, Suadiye oteline giden tıkalı ama kestirme sandıkları yol sinsi bir ışıkla aydınlanıyor…

Duraktaki kalabalık çatının kapattığı alanın dışına taşmış.
13 Sene öncesine ait iç karartan bir anı,durak demirlerine takılı olduğu yerde yağmurun altında sallanıyor, yıkanıyor…
Suadiye otelinin casinosundan, bir akrabasını taksiyle alıp eve dönerlerken yine Ayşekadın durağının önünden geçiyorlar taksiyle.

Gecenin karanlığında gözleri kırmızı elleri kırmızı, yüzü kırmızı bir sarhoş sallanarak sigarasından derin nefesler çekiyor ve giden son otobüsün gelmeyeceğini bile bile durakta, ayakta, gözlerini uzaklara dikmiş susuyor…

Zaman duraktan akıp giderken, insanlar, gökyüzü, dert edilenler, sevinip çığlık atılanlar da siliniyor. Durak demirlerine asılı bırakılmış anılar yağmurla eriyor, güneşle kuruyor, toza dönüp rüzgarla tüm şehre dağılıyor.

Duraktaki ıslak bankın üzerinde bir çift el ele oturuyor. Konuşmuyorlar! Zaman onlara da akıyor. Yıllar sonra bu duraktan her geçtiklerinde, fii tarihinden beri orada oturan siluetlerini hayal meyal görecekler. Hala beraber değillerse bile.

*                     *                      *

Ayşekadın Durağı 2011

Muazzez dolmuşun en ön koltuğunda oturuyor. Ön camdan giren sıcak hava cam ve arka kapı arasında kaplumbağa hızıyla akıyor. Herkes ter içinde…Rüzgâr dolmuşun içinde adını kaybetmiş halde dolaşıyor. Özelliksiz…
Esamisi var kendi yok!

Muazzez yeni dikiş atılmış etinin terden sızlamasına içerliyor. Elinin sakatlanmış parmağını kesip yeniden diktiler. Kadıköy’e doktora inecek, dikişler alınacak, Maltepe’ye dönecek.

Durağın aşina adına gözü değdiğinde temize çekeceği anıları kucağına dökülüveriyor! Cehennem sıcağında…
“Dul kadınsın, eve hava karardıktan sonra girme” diyor babasının sesi.
Kucağından bir anı: “Nişantaşı’ndan Karaköy’e dolmuş, Karaköy’den Kadıköy’e vapur,Kadıköy’den Ayşekadın durağına tekrar otobüsle iş çıkışı yolculuğun iki saatten fazla sürdüğünü, güneşin kışın erkenden gitmesini durduramadığını” söylüyor…
Baba sert bakıyor. Muazzez susuyor.
Güneş haklı!

Bir çocuğu o duraktan kaç kez hastaneye götürdüğü, taşınmak için kamyonun gelişi, yeni ev, yeni işi, yeni zamanın eskimiş sarımtırak rengi taşıyor duraktan.
Muazzez eteğindeki anıları pencereden geri atıyor yollara…
Göğsü yanıyor…
“Enflasyon %110” diyen haber bülteni geçiyor duraktan. Sonra herkese bu ay %20 zam diyen patronların sesi.

Geçime kazanılan para yetmedikçe ek işler için hafta sonları da çalışan Muazzez’in yorgunluğu akıyor zamandan… Sonra yedi yıl tatil yapmadan geçirilen bir zaman, hayattan “dilim halinde” kesilip köpeklerin önüne atılıyor…

Durakta kan revan bir yağmur yine!
Ayşekadın durağından zaman akıyor!
Bu selin içerisinde son yirmi yıldır bekleşenler karışıp, eriyorlar.
Hepsi, “anı” adı altında kendi hikayesinden bir sayfa ekliyor dilek ağacına çaput bağlar gibi durak demirlerine.
Çoğu da her geçişlerinde bir çaput koparıyor duraktan.

Hepsi, aynı gün, aynı sene, aynı insana aitmiş gibi durağın hafızasına kaydediliyor…
Ayşekadın durağı yaşlanıyor!
Hayat eskiyor

Muazzez Temmuz 2011 Saat:14:40

İlgili içerikler
Kişisel GelişimYaşam

Ölüm ve Doğum -3-

Kişisel GelişimYaşam

Ölüm ve Doğum -2-

Kişisel GelişimYaşam

Ölüm ve Doğum -1-

DünyaYaşam

Ruhumuzun Sesi mi, Zihnimizin Sesi mi?

Paylaşımlardan anında haberdar olmak istiyorsan abone ol!