Yaşam

Atatürk’ün Kurduğu Fabrikaların Ruhu Vardı.

Herkes fabrika kurabilir ama Atatürk’ün kurduğu fabrikaların bir ruhu vardı.
Neticesinde paranız varsa beton, demir satın alırsınız ve bir de arazi bulursanız fabrika adını verdiğiniz bir bina ortaya çıkarabilirsiniz. Oysa insan yaptığı şeylerin içine ruhunu da koyamıyorsa o bomboş bir şey oluyor. Beton yığını evler ve fabrikalar gibi..

Para kazanmak, tutturabildiği fiyattan satabilmek için yapılmış ve satın alınmış ruhu olmayan binaları nasıl yuva yapamıyorsak, içinde ruhu olmayan binaları da fabrika yapamıyoruz. Bina yapmak başka bir şey fabrika yapmak ise bambaşka bir şey.

Öncelikle Lozan antlaşmasının bitiminden itibaren ülkemizin dört bir tarafında inşa edilen ve ruhu olan fabrikaları bir sıralayalım. Bir çoğunuz belki bu fabrikaları gördünüz ya da okudunuz. Birde şu gözle inceleyin ve okuyun. Yıl 1923 ve yıl 1937
15 yılda birazdan yazacağım ruhu ile yapılmış fabrikalar.
ve 1983 yılından bu tarafa özellikle AKP hükümetinin 15 yılda sata sata bitiremediği fabrikalar.
18 yılda ülkeye tek bir fabrika kurmamış bir iktidarın neden 15 yılda sata sata bitiremediğini o fabrikaların kuruluşundaki ruhu okuyunca anlayacaksınız.

Önce kurulan fabrikalar.

1. Ankara Fişek Fabrikası (1924)
2. Gölcük Tersanesi (1924)
3. Şakir Zümre Fabrikası (1925)
4. Eskişehir Hava Tamirhanesi (1925)
5. Alpullu Şeker Fabrikası (1926)
6. Uşak Şeker Fabrikası (1926)
7. Kırıkkale Mühimmat Fabrikası (1926)
8. Bünyan Dokuma Fabrikası (1927)
9. Eskişehir Kiremit Fabrikası (1927)
10. Kırıkkale Elektrik Santrali ve Çelik Fabrikası (1928)
11. Ankara Çimento Fabrikası (1928)
12. Ankara Havagazı Fabrikası (1929)
13. İstanbul Otomobil Montaj Fabrikası (1929)
14. Kayaş Kapsül Fabrikası (1930)
15. Nuri Killigil Tabanca, Havan ve Mühimmat Fabrikası (1930)
16. Eskişehir Şeker Fabrikası (1934)
17. Turhal Şeker Fabrikaları (1934)
18. Konya Ereğli Bez Fabrikası (1934)
19. Bakırköy Bez Fabrikası (1934)
20. İzmit Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası (1934)
21. Zonguldak Kömür Yıkama Fabrikası (1934)
22. Keçiborlu Kükürt Fabrikası (1934)
23. Isparta Gül Yağı Fabrikası (1934)
24. Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası (1935)
25. Kayseri Bez Fabrikası (1934)
26. İzmit Kağıt ve Karton Fabrikası (1934)
27. Nazilli Basma Fabrikası (1935)
28. Bursa Merinos Fabrikası (1935)
29. Gemlik Suni İpek Fabrikası (1935)
30. Ankara Çubuk Barajı (1936)
31. Nuri Demirağ Uçak Fabrikası (1936)
32. Malatya Sigara Fabrikası (1936)
33. Karabük Demir Çelik Fabrikası (1937)
34. Divriği Demir Ocakları (1938)
35. Sivas Çimento Fabrikası (1938)

Bu fabrikaların ortak özelliği şu idi. Buralar sadece ekonomiye katma değer üreten fabrikalar değildi. Aynı zamanda insan faktörünü unutmayan, orada çalışan insanların sadece maaş aldığı yerler değil; insani, ruhsal ve kültürel beslenmelerini de sağlayan bir organizasyonlar bütünü idi.

Bu fabrikaların içinde neler yoktu ki?
Bu fabrikalar aynı zamanda bir sosyal hizmet alanı idi.
Çoğunda çalışanların çocuklarının kaldığı kreşler vardı. Çalışanlar akıllarında çocukları kalmadan işlerine konsantre olabiliyordu.
Sinema salonları vardı. Bu fabrikalarda tiyatrolar vardı. Çalışanlar ve aileleri, o fabrikanın yapıldığı yerin insanları sadece maddi olarak ayağa kalkmıyordu. Kültürel olarak da ayağa kalkıyorlardı.
Hatta Nazilli Sümerbank Basma fabrikasında fabrikanın radyosu dahi vardı. Çalışanların müzik grupları vardı.

Bu fabrikalarda çalışan işçilerin sosyal aktivite yaparak üretime daha çok katkı yapmaları sağlanıyordu. Bu fabrikada çalışan işçilerden kurulan futbol, voleybol, basketbol takımları vardı. Boks ve güreşe meraklı çalışanlar için bu sporları yapabilecekleri alanları vardı.
Yine bu fabrikaların çoğunda piyano vardı. Savaştan çıkmış tarumar olan bir milletin yaralarını Atatürk kültürle ve sanatla sarıyordu.

Bu fabrikalarda çalışan işçiler için neredeyse tamamı için tüketim kooperatifleri kurulmuştu. Giysilerinden gıda ihtiyaçlarına kadar bütün ihtiyaçlarını karşılayabiliyorlardı. Bu fabrikaların yemekhanesi, bu fabrikaların fırını, bu fabrikaların elektrik üreten santralleri vardı. Bu fabrikaların ruhu vardı. Bu fabrikalar bir beton yığını olarak inşa edilmemişti. Bu fabrikalar insanların her türlü ihtiyaçları düşünülerek yoktan var edilmişti.

Bir şehre fabrika kurulduğunda o fabrika sadece çalışanlarına değil, o şehrin halkına hizmet ediyordu. O şehrin halkı aydınlanıyor sadece maddi refaha değil, sosyal refaha da kavuşuyordu.

Bu fabrikaların nerede ise tamamında hastane vardı. Eğer hastanesi yoksa muhakkak 10-15 yataklı reviri vardı. Nasıl ki köy enstitüleri kurularak köyünden çıkan öğretmen yine köyünü ayağa kaldırmak için köyüne gidiyorsa, bu fabrikalarda kurulduğu bölgenin insanının topyekun ayağa kaldırıyordu. Ülke ekonomisi ayağa kalkarken, insanlarımız sosyal ve kültürel olarak bu kalkınma ile eşdeğer ilerliyordu.

Savaştan çıkmış bir ulusun lideri olarak ülkeyi akılalmaz bir hızla sosyal ve kültürel olarak ayağa kaldırmak için aklın ve hayalin alamayacağı başarılara imza atmış Atatürk’ün kurmuş olduğu fabrikaları birer arsa olarak gören zihniyet yok pahasına satarak aslında bir fabrika satmamıştı. Tolumun sosyal ve kültürel hayat damarlarını da yok etmiş ve onları da satılığa çıkarmıştı.

Bütün değer yargılarından uzak, hayatını sadece paraya endekslemiş insan yapısının yönettiği ülkemizde ahlak değeri olarak sadece menfaatlenme ve yandaşlık değer olarak kalmıştır. 1923 yılında atılmış bu aydınlık temel, bu toplumu tekrar medeniyetten yana olan gerçek yapısına döndürecektir.
Ne iktidar ne de muhalefetten bir şey bekliyoruz.
Kurdukları saltanatın altında ezilip gideceklerdir.

İlgili içerikler
Kişisel GelişimYaşam

Ölüm ve Doğum -3-

Kişisel GelişimYaşam

Ölüm ve Doğum -2-

Kişisel GelişimYaşam

Ölüm ve Doğum -1-

DünyaYaşam

Ruhumuzun Sesi mi, Zihnimizin Sesi mi?

Paylaşımlardan anında haberdar olmak istiyorsan abone ol!