Çit romanı okuduğunuzda sizi etki altında bırakacak kadar sahici
Çünkü gerçek bir olaydan yola çıkılarak yazılmıştır. Kitabı bazen içiniz burkularak, bazen acı çekerek okuyacaksınız.
Kadına şiddet ülkemizin son yıllarda hep gündeminde
Belki de hep vardı ama medya ve sosyal ağlar olmadığı için bu kadar çok duyulamıyordu.
Bir gerçek var ki “Kadına şiddet” ülkemizin kanayan yarası.
Gün oluyor bir gazetede okuyorsunuz, gün oluyor haberlerde dinliyorsunuz ya da gün oluyor vicdan acıtıcı bir şekilde katledilen bir kadın sosyal medyada gündem oluyor. İşte bu kadar çetrefilli, can yakıcı ve bir o kadar da çözülmesi gereken bir konuyu “Kadın Cinayeti”ni anlatıyor Ayşenur Yazıcı.
Vicdanlı bir yazar Ayşenur Yazıcı
Aynı zamanda merhametli
Ben onun bu romanı yazarken ne kadar acı çektiğini hissedebiliyorum.
O yüzden okurken siz de acı çekecek, yüreğinizden belki de bir parça kopacak.
Bu güzel kitabın tanıtımına geçmeden önce Ayşenur Yazıcıyı tanıyalım.
Ayşenur Yazıcı kimdir?
1958 yılında Elazığ’da doğru. Subay bir babanın ve öğretmen bir annenin kızı olarak dünyaya geldi.
Nerede ise çeyrek asır haber spikerliği, gazetelerde köşe yazarlığı ve sosyal içerikli programlar yaptı.
Meslek hayatı boyunca 60’ın üzerinde ödül aldı.
Türkçeyi en iyi kullanan haber spikerlerinden biridir.
Türk Dil Kurumundan Türkçeyi en iyi kullanan spiker olarak seçilmiştir.
Yurtdışında Andrea And mahlasını kullanmaktadır.
İngilizce ve Fransızca bilen yazarın yayınlanmış onun üzerinde kitabı vardır.
Çit Romanı’nın konusu ve anlatımı
Çit romanının çok sade ve akıcı bir dili olduğunu net olarak ifade edebilirim.
Türkçeyi en iyi konuşan ve yazan bir yazarın elinden çıkmıştır. Gerçek bir hayat hikayesi demiştik Çit için. Kadın cinayetleri konusunda belki de çok haber ya da kitap okdunuz.
Bu farklı bir konu.
Bu da kadına şiddet
Ancak suç ehliyeti olmayan bir kişi tarafından yapılan bir şiddet.
Kitabın içeriği hakkında bilgi verip kitabın gizemini kaçırmak istemem ancak gerçekten okumanız gereken bir roman.
Kitabın muhteşem bir tanıtım yazısı var. Sizlere bu yazıyı koymazsam haksızlık etmiş olurum.
Muhteşem bir tanırım.
“Şiddet hem uygulayanı, hem maruz kalanı, hem de üzerinde çalışanı mahvediyor!” diyor ya gazeteci Leyla Pervizat.
Doğruymuş!
Ben de mahvoldum.
Bu kitapta kaleme aldığım gerçek bir vakayı romanlaştırabilmek için yıllarca kendi etimle beslendiğim de doğru maalesef…
Çok ağladım, çıkar yol bulabilmek için çok debelendim.
Şu “namus” dedikleri şey nasıl bir şeymiş ki biri gelip çaldığında işin suçlusu namusu çalan değil de, namusu yitiren oluyor?
Olayın kahramanlarını yazabilmek için her birinin ruhuna girmek gerekiyormuş gerçekliği olduğu haliyle aktarabilmek için… Yazarının tecavüze uğraması gerekiyormuş, üşümesi, yaralanması, morga kaldırılması, kaçması, karanlıkta kalması ve katiliyle evlenmesi…
Kitap bittiğinde eğer sizin de kalbiniz sızlıyorsa, içinizden bir ses akıl hastalıklarının cezalandırılması konusunda uluslararası hukuk kurallarının bile artık değişmesi gerektiğini bağırıyorsa Esra ve Zeynep’in hikâyesini üzerime giyebilmişim demektir.
“Annelerin kaderini kızları mı temize çeker?” sorusunun cevabını bu hikâyenin içinde bulabilmenizi dilerim. Göreceksiniz ki kimsesizlik insan için bir felaket!
Terk edilmiş ve kıymeti bilinmemiş her şeye mutlaka bir leşkargası üşüşüyor.
Kadın Cinayetlerine dikkat!
Bir cinayeti işleyebilmek için insanlık çıkmanız gerek.
Yine bir kadın cinayete kurban gidebilmesi için birilerinin kör ve sağır olması gerek.
Aslında kadın cinayeti dediğimiz şey kör, sağır ve duyarsız insanların yaşadığı toplumlarda bir sosyal yara.
Bir duygusal film seyrederken nasıl duygulanıyorsanız, bir yeriniz yaralandığında nasıl acı çekiyorsanız, buz kesen bir ayazda bir dükkanın tentesinin altına sığınmış bir kedi için yüreğiniz sızlıyorsa bu kitabı okurken bu ve buna benzer onlarca duyguyu beraber yaşayacaksınız.
Yüreğiniz kanayacak ve hayatın bu kadar acımasız olabileceğine isyan edeceksiniz. Anaların kızların kaderini mi, kızların anaların kaderlerini mi yaşadıklarını çözmeye çalışacaksınız. Kısaca okuyacağınız bu kitap sizi vicdanınız la buluşturacak.
Kimin, kimin kader yazgısını oynadığını ya da paylaştığını çözemediğimiz şu dünyada bu tür acıların yaşanmasının anlamsızlığını kavrayacak ama acısını yaşayacaksınız.
Ve son söz!
240 sayfalık bu muhteşem romanı bir solukta okuyacağınızdan eminim. Bir günde kahvenizin yanında lokum ya da çikolata olmasın. Çit’in acısını yaşayarak kahvenizi yudumlayın. Kahveniz biraz acı olacak ama kahve içimi kadar damağınızda tad bırakacak.
İyi okumalar.