Müslümanlar Kardeştir sözünün müslümanlar arasında işlevini yitirdiğini AKP iktidarı ve FETÖ yoldaşlığı Türkiye’de çok yalın bir şekilde ortaya çıkarmıştır, çünkü bu kardeşliğin temeli menfaatlere dayanır.
Yaşanan gerçekler menfaatler paylaşıldığında “Müslümanlar kardeştir” sözünün müslümanlar arasında geçerli olduğunu, paylaşım durduğunda bu sözün bir işlevinin olmadığını ortaya koydu.
Müslümanın müslümana nasıl kumpas kurabileceğini, müslümanın menfaatleri devam ettiğinde diğerinin hırsızlığına yolsuzluğuna göz yumduğunu ancak menfaatleri zedelendiğinde sakladığı kirli çamaşırları nasıl teker teker ortaya çıkardığını gösterdi.
Şu söz gerçekten çok doğrudur.
En çok birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyan toplum müslümanlardır. Çünkü bir arada olmaları mümkün olmayan tek topluluk onlardır.
Dinleri vardır, mezheplere bölerler. Dinleri vardır cemaatlere bölerler, dinleri vardır tarikatlara bölerler.
İbadetlerini bile kendi camilerinde yaparlar.
Süleymancının camisi, Caferinin camisi, Alevinin cemevi, Diyanetin camisi
Geldiğimiz noktanın en büyük kazancı şu olmuştur.
İktidardan nemalanan, kazancı ve şatafatlı yaşamı iktidara bağlı olanların haricindeki herkes din ile yönetildiğimizde hayatımızın ne olacağını görmüştür.
Bugünkü korku, sinmişlik ve teslim olunmuşluğun altında bu şaşkınlık yatmaktadır.
Ancak dinci çevrelerin ve iktidar yardakçılarının unuttuğu bir gerçek vardır. Kediyi ne kadar köşeye sıkıştırırsan o kadar yüzüne atlama ihtimali vardır. Unutma ki kedi her yüzüne atladığında muhakkak yüzünde iz bırakır.
Aslında en kuvvetli olduğunu düşündüğün an en zayıf olduğun andır.
Demem o ki; çok fazla baskı, yapan üzerinde yaralar bırakır ve her yara sonun başlangıcının bir adım yaklaşması demektir.
İki tarafta kan kaybetmiştir.
Görünürde kaybeden vatandaş gibi görünse de aslında menfaat için dini inançlarını bile ayaklar altına alabilen iki harami oluşumun ikisinin de kaybettiği gerçeğidir.
Şu an silahı daha kuvvetli olan kazanmıştır. Ancak iki tarafta kaybedecektir.
İsterse dünya kadar ordu kursunlar.
Tarih hep bize şunu öğretmiştir.
Zulüm ile abad olanın sonu berbat olur.
Yolcudur Abbas, geldiğimiz nokta iflastır.
Yolcudur Abbas, geldiğimiz nokta iflastır çünkü o kadar çok yalana, harama ve yolsuzluğa bulaştılar ki, onların safında yer alan partililer bile bunların maddeten ve ruhen iflaslarını dudakları uçuklayarak seyrettiler. Eskiden otomobillerinin arkasına “Huzur İslamda” yazan insanların, haram paralarla zenginleştikten sonra son model jeepleri ile huzurun islamda değil, parada olduğunu keşfettiklerini gördük. Bir jeep’in bir tekerinin parasının varoşlarda bir insanın evine bir ayda girmediği, devasa jeepleri kullanan kadınların başlarındaki bir eşarpın, eşarplarının üzerine taktıkları bir gözlüğün bir asgari ücretten fazla olduğunu gördüğümüzde “Huzur islamda” diyenlerin dil değiştirdiklerini ve bu sefer “Müslüman dünya nimetlerinden de istifade etmelidir” dediklerini duyar olduk.
Önce yeşil olan samimiyet rengi iktidarın gücü ile parayı görünce birden değişti ve kıpkızıl olmaya başladı. Hatta kapitalist düzenin savunucuları bile bu kadar tantana, bu kadar şatafat, bu kadar lüks ve bu kadar israfa düşmediler. Altyapısı olmayan bu zenginlik hem içlerde varolan görgüsüzlüğü hem de aslında dinin sadece yokluktan kaynaklanan bir aksesuar olarak kullanıldığını, fakirliğin adının samimiyet olarak nitelendirildiğini anladık.
Peygamberin saraylar yerine bir hasır üzerinde uyuyup yüzüne çıkan hasır izleri, Hz. Ömer’in kırk yamalı cübbesi, Hz. Ebu Bekir’in samimiyeti aslında arka fonda birer görsel olmaktan ileri gidemediği gördük. Kisraların saraylarını yıkan peygamberin ümmetlerin en düşük gelirlisi villalarda, köşk ve konaklarda onlara bu nimetleri sunan idarecileri ise saraylarda yaşıyordu. Zenginlikte Kur’anda anlatılan Karun’u geride bırakmışlar, kasalarında sakladıkları tapuların sayılarını unutmuşlar, haramdan kazandıkları paraları sabaha kadar sıfırlayamamışlardı.
Bir şeyi unutmuşlardı. Bu dünyanın bir sistemi vardı. Yıllardır okudukları Karun’un zenginliğinin ortada olmadığını, saraylarda yaşayan Kisraların saraylarının baykuşlara mekan olduğunu, bugün oraları gezen turistlere ibretlik birer vesika olduğunu unutmuşlardı. Geldiğin yeri unuttuğunda gideceğin yerin yolunu şaşıracağını akıllarından çıkarmışlardı. Ve şimdi farkında değiller. Deniz bitti, kara göründü. Artık haramdan dahi kazanacak para kalmadı. Dışı altınla kaplanmış bakırın sırları dökülmeye başlandı. Gerçek yavaş yavaş konuşmaya, dünyanın var oluşundan bugüne hüküm süren gerçek yalın bir şekilde ortaya çıkmaya başladı. Saklanan her şey ama her şey ortaya çıkacak, ortaya kurulan sahnenin sahteliği artık gizlenemeyecek.
Bedel ödeme zamanı yaklaştı. Sistemin çarkları asgari ücretle sofrasına yiyecek koyamayan insanın boğazından kesilerek boğazda kurulan haram sofraların mahkemesini kurmaya başladı. Bundan sonra vicdan mahkemesi kürsüden her şeyi açık seçik açıklayacak ve kararını verecektir.
Gong çaldı artık!
Bazıları duymak istemese de gonk çaldı artık. Gardan kalkacak son trenin düdüğü çaldı. Bundan sonra arkasına saklanacak ne din ne de vatan kaldı. Kanını eme eme bitirdiğiniz vatan ve din artık sizden hesap soracak. Dinin dindarını rezil etme zamanı. Vatanı soyup soğana çevirenleri vatanın sırtından atma zamanı..
Sadece zamanını görmek ve beklemeyi bilmek gerekir.