Yaşam Tanrı açısından var etmek, yaratılan açısından ise var olmaktır. Yaşamın içindeki en büyük muamma ne için yaratıldığını çözmektir. Şükür denilen ilahi mekanizma belki o zaman sözden fiiliyata geçiş yapacaktır. Yaşam insan evladına Tanrının bir hediyesi olmalı. Çünkü yaşam parkurunda bitiş çizgisi tekâmülle son buluyor.
Yaratılışı anlayabilmek için “Ya kitabını okuyacaksın, ya kâinatı okuyacaksın ya da insanı okuyacaksın” demişler. Aslında boşuna dememişler. Kendi yaşam kitabını yazamamış insanların devindikleri ve bir çıkış kapısı bulamadıkları labirentin adıdır dünya. Gerçeği bulmak bir sorgulama. Hani bir şarkı vardır. Bir yerinde şöyle der. “Bilmem ki bu dünyaya ben niye geldim” Tanrıya bu soruyu kaç defa sordun ve aldığın cevapların istatistiki bilgisi hayatını ne kadar kolaylaştırdı. Aldığın cevapları sahneye koyduğunda yaşam oyunu sana zevk verdi mi? Galiba yaşam bu sorunun cevabını kimseden sufle almadan sahnede oynayabilmektir.
Hakikatin harflere bürünmüş haline kitap, ete kemiğe bürünmüş haline insan, fizik boyuta çıkmış haline ise kainat diyoruz. Yaşamın en dibe vurduğumuz yerinde de, en zirvelerde gezdiğimiz yerinde de etrafımızda cereyan eden her olayın ve etrafımızda var olan her canlının bizim tekâmül edebilmemiz için seferber edildiğini çözmedikten sonra kütüphaneler dolusu kitaplar okusak, adına ibadet dediğimiz istediğimiz ritüeli yapmış olsak, tekâmül yolculuğunda mesafe kat etmemiz mümkün değildir. Şeyler olarak gördüğümüz her ayrılığın bizi “b1r” olana götüren nimetler olduğunu artık anlamalıyız. Yapacağımız en akıllı şey farklılıklarımızı farkındalığa çevirmek olmalıdır. Her biri kendi başına bir âlem olan insan evladı, kimsenin ayağının tozu olmadan kendi kendine ayağa dikilmeli, tek tek ayağa dikilen “ben”ler, ayrılığı terk edip “biz”leri meydan getirmeli ve gerçek cennetin “b1r” olana ulaşmak olduğunu anlamalıdır. Tanrıyı anlamak yaşamı anlamaktan başka bir şey değildir. O halde her şeyi b1rlemek Tanrıyı anlama çalışmasıdır. Korku boyutu 21 yüzyıl insanına artık yakışmıyor.
Tanrının en çok tekâmül yolcularını uyardığı şirk hastalığından kurtulmadan hakikat denilen İlahi boyutu algılamamız olağan değildir. “Ben” diye başladığımız ve “biz” ile buluşturup “hepimiz” içinde eritemediğimiz EGOLARIMIZIN bizi yönelttiği her aksiyonumuz şirk adını alacaktır. İçimizde büyütüp bir canavar haline getirdiğimiz ve “VAZGEÇEMİYORUM” dediğimiz bütün İlahlar içimizden sökülüp atılmadıktan sonra hakikati bulma iradesini ortaya koyamayacağız. Hiç kimse bir diğerinin ayağının tozu olsun diye yaratılmış olmaz. Her birey kendi ayaklarının üzerinde durmayı bilmeli, kendi kendini yönetebilecek melekelere sahip olmalıdır. Kaderine kadir olmak tekâmül yolculuğunu anlamış hakikat insanlarının işidir. Kaderine kadir olmak bütün zincirlerinden boşanıp, özgürlüğünü eline alarak kendi kendini yönetmektir.
“Biz hepimiz hakikat öğrencileriyiz”
İnsanlık okulunda öğrenim görmekteyiz. Tekâmül yolculuğuna çıkmak cesur ruhların işidir.Yaratmak ne kadar muhteşemse, yaratılmayı da samimi bir sevgiyle kucaklamak o kadar muhteşemdir. Yaratılmayı seçmek yaratanı anlamak arzusundan başka bir şey değildir. Yaratanı anlamak ancak yaşamayı sevmekle olur. Yaşama değer katmakla olur.
Yaşadığımız evreni cennete çevirmekle olur. Yaşadığı ortamı cennete çeviremeyen insanın beklentisi gerçek cennet olamaz. O korkularıyla ördüğü hapishanenin gardiyanlarının izin verdiği hava alma saatlerini cennet zannetmektedir. Oysa cennet yaşamın içinde var edilen ve her tuğlasını kişinin kendi elleri ile ördüğü mutluluk yurdudur. Bu yurt sonsuzluk mekânında ve sonsuzluğa duyulan aşk ile inşa edilebilir. Kendi cennetini inşa edip sarayında can taşıyan bütün canları misafir etme cömertliği gösteren bütün canlara insanlık çok şey borçludur. Onların güzelleştirdikleri yaşamı onlarla paylaşmak mutluluk verici. Altına yakılan ateşi durmadan tutuşturanlara rağmen, dünyayı yaşanabilir kılmak için aşk ve sevgiyle emek veren güzel insanlar var bu dünyada.
İşte onlar Tanrısal ruhlar… Yaşamı güzelleştiren bütün canlara selam olsun.