NOT: Bu yazı bir spor yazısı değildir.
Bundan yaklaşık 20 yıl önce Aziz Yıldırım, “Aziz Yıldırım başkan, Fenerbahçe şampiyon” tezahüratları eşliğinde Fenerbahçe’ye başkan oldu. Türk gibi başlamak, İngiliz gibi bitirmek tabirini doğrularcasına çok büyük hizmetlerle görevine başladı. 20 yılın sonunda “Sırtındaki formayı bile ben yaptım, ona göre konuş” diyerek kendisi olmadan olmayacağını belirterek koltuğu bırakıp gitti.
Diktatörleşmeye başladığı tehlikeli bir sınırda idi.
İbretlik bir başkanlık hikayesidir.
Türkiye’nin sanayi devlerinden Koç grubunun önemli bir ferdi olan, Türkiye’nin köklü ailelerinden ve gelenekleri olan bir ailesinden Ali Koç Fenerbahçe’ye başkan oldu. 20 yıllık saltanatı akıl ve felsefe ile yoğurarak, doğru hamleler yaparak bitirmeyi başardı.
“Aziz Yıldırım başkan, Fenerbahçe şampiyon” diye bağıranlar şimdi; “Ali Koç Başkan, Fenerbahçe şampiyon” diye bağırmaya başladılar. Bu söz kimilerinin çok hoşuna gitse de aslında o kişinin boynuna baştan geçirilmiş idam ilmeğidir. İşler kötüye gittiğinde yavaş yavaş sıkılacak ve zamanla nefes alınmayacak hale getirilecektir ve hatta bu yaklaşmıştır.
Erkeklerin üç şey ile sınandıklarını bilirim. Para, kadın ve makam.
Erkeklerin kadın karşısında mum gibi eridiklerini, makama ulaşmak için her tavizi verdiklerini, paraya ulaşmak için bazen hak, hukuk tanımadan zalimleştiklerini bilirim. (İstisnalar hariç)
Hele ömrünün uzun bölümü para ve makamdan uzak geçenler bunlara kavuştuğunda akla hayale gelmeyen sapmalar ve hatalar yapmaya başlar. Parayı elinde tutabilmek ve makamını koruyabilmek için git gitgide artan periyotta zalimleşmeye başlar. Hayatı boyunca başkalarının buyruğunda çalışmış, paraya ihtiyacı kadar bile ulaşamamış insanlar ise makam ve koltuğa ulaşmış en tepedeki insanı kendine idol seçerek kavuşamadıklarını onun şahsında mit’leştirmeye başlar. Onun zaferini kendi zaferi gibi, onun kazancını kendi kazancı gibi, onun kuvvetini kendi kuvveti gibi savunmaya başlar. Bu sahiplenme aslında başkasının gücü ile orgazm olmaktır.
İşte bu sınır en tehlikeli sınırdır. Mitleştirdiği insanın diktatör olup olmaması bu eşikten sonra belli olur. Kendi kişiliğini oluşturmuş, karakterini oturtmuş ve ahlaklı olmayı erdem haline getirmiş bir makam sahibi aşağıdan gelen alkışların, tezahüratların, sevgi gösterilerinin yapmacık olduğunu bilir. Onun ile balonunu şişirmez. Bilir ki; işler düşündüğü gibi gerçekleşmezse kendisini alkışlayan eller, boğazını sıkmaya hazırdır.
Türkiye’de oturduğu koltuğu Erdal İnönü haricinde bırakıp giden siyasetçi olmadığı gibi, alkışlarla gelen hiçbir siyasi lider alkışlar ile uğurlanmamıştır. Menfaatler bittiğinde alkışların bitip, homurdanmaların başlayacağını ve ardından malum sonun geleceğini bizim siyasi liderlerimiz düşünmezler.
Bizde siyaset bir meslek olarak görülür ve o koltuğa oturan kim olursa olsun hizmet söyleminin ardına gizlediği muhteşem bir zenginliğe kavuşur ve bu beleş zenginliği bırakıp gidecek olgunluğu gösteremez.
Bizim siyasi tercihlerimiz, dini tercihlerimiz, takım tercihlerimiz ve onlara olan sevgimizin tamamı beklenti üzerinedir. Beklentilerimizi kamufle etmek için sevgi sosunu kullanırız. Gerçekleştiremediklerimizi onun gerçekleştireceğini, yapamadıklarımızı onun yapacağını hayal ederiz. Onun kuvveti ile en yakınımızdaki zayıfları ezmeye onlar üzerinde üstünlük kurmaya çalışırız. Karakteri gelişmemiş; kadın, para ve makam olgusunu beyninde aşamamış insanlar bunlara kavuştuklarında bunları kuruma içgüdüsü ile sahiplenmeye başlarlar. Kaybetmemek için etrafına koruma duvarı örmeye başlarlar. Ördükleri duvar neticesinde o duvarın içinde yaşamaya başlayarak kendilerini hapsederler. Bu koruma içgüdüsü onları zalimliğe kadar götürür.
Dün sadece o koltuğa sahip olmak için her mücadeleyi veren kişi, o koltuğu korumak için etrafı ile mücadeleye başladığının farkına bile varmaz. Mücadele savaşa ve zulme kadar uzanır.
Ülkemizi yöneten ve yönettiği insanları sadece kendi avuçları içinde tuttuğu menfaatler ile etrafında tutan siyasiler hiç unutmasınlar. Yanlarında akbabalar gibi leş toplamak için bulunan yandaşlar, kendilerini doyuracak leş bulamadıklarında onları alkışlayan sahte eller önce yuh çekmek sonra da alkışladıkları insanın boğazını sıkmak için beklemektedir.
Yönetim erkini kullanacak insanların; kadın, para ve makam handikaplarını aşmış, ahlaklı yapısını adalet ile taçlandırmış insanlardan seçmeyi öğrenene kadar biz demokrasiyi yaşayamayacağız, başımızdakiler ise demokrasi perdesinin ardından diktatörleşmeye devam edecekler.
Unutmayın! Diktatörlerimizi biz seçer ve onu biz yaratırız.