Toplumsal reflekslerimizi kaybettiğimizi söyleyebilirim.
Bir konu hakkında ya çok duyarsız oluyoruz ya da paranoya derecesinde konuya saplanıp kalıyoruz.
Ciddi konularda yazacağım zaman uzun zaman konu üzerinde düşünürüm. Herkesin söylediklerine bakar, görünmeyenleri görmeye çalışırım. Corona virüsü ile ilgili de öyle yaptım. Bir iki kısa paylaşımdan başka sosyal medya hesaplarımda yazı yazmamaya görüş belirtmemeye çalıştım. Olayın içine girersem, arka perdesini göremeyeceğimi düşündüm.
Toplumsal reflekslerimizi kaybettiğimizi söyleyebilirim.
Bir konu hakkında ya çok duyarsız oluyoruz ya da paranoya derecesinde konuya saplanıp kalıyoruz.
Bu virüs Çin devletinden çıktı. Dikkat edin. Çin çok sert gibi görünen tedbirler ile virüs ile baş edebilmenin yolunu buldu. Çin’den artık korkutucu haberler gelmiyor. Adamlar ilk günden itibaren ticaretimiz etkilenir, ekonomimiz dibe vurur demediler. Bütün çıplaklığı ile konuyu duyurdular ve ciddiyetle ele aldılar. Bugün de aynı ciddiyetle hem kendilerine yetmeye çalışıyorlar ve hem de bu konuda başta İtalya dahil etraflarına destek olmaya çalışıyorlar. Bu kadar sıkıntı içinde İtalya devletinin istediği solunum cihazlarına bütün Avrupa ülkeleri duyarsız kalırken, Çin duyarsız kalmadı ve ciddi oranda İtalya’ya solunum cihazı gönderdi.
İtalya ise tipik bir Akdeniz insanı profili çizdi.
Önce ciddiye almadılar. Aslında rakamlar küçük gibi görünse de katlanarak gidiyordu.
Bir iken, altı, altı iken kırk, kırk iken beşyüzlü rakamlara sıçradı virüs bulaşan insanlar.
İtalya ancak rakam 500’lere ulaşınca durumun ciddiyetini kavradı ve ülke olarak komple bir seferberlik ilan etti. Ülke nerede ise komple karantina altında yaşıyor.
Ülkemiz yine bildik şekilde devam ediyor.
Bütün yük bir kişinin sırtına yıkılmış vaziyette.
Sağlık Bakanı tek başına bu işi kotarmaya çalışıyor.
Bu konu aylardır dünya gündeminde olmasına rağmen devlet olarak bir politikamızın olmadığı ortaya çıktı. Tehlikenin boyutuna göre tedbir alınan bir seyir halinde devam ediyor ülkemizde işler.
Halkın bir kesimi vurdumduymaz halde devam ederken, bir kesimi korku ve panik ile sokağa çıkma yasağına karşı erzak ve malzeme biriktirmeye devam ediyor.
Toplumsal bilincimizin olmadığı ortaya çıktı.
Biz bilincinin yok olduğu ve ferdiyetçi bir bakış açısına “Gemisini kurtaran kaptan” anlayışına geçiş yaptığımız ortaya çıktı.
Talebin çok olduğu ürünlerden fahiş fiyatlar ile kazanç elde etme alışkanlığımızın sıradanlaştığı ortaya çıktı.
Aslında temizlik anlayışımızın olmadığını gördük. Korku ile beraber ciddi bir temizlik telaşına düştük. Telaşına diyorum çünkü bu kadar yoğun “hijyen” kelimesinin ülkemizde konuşulduğuna şahit olmadım.
Bu yazdıklarımdan başka işin birde spiritüel boyutu var.
Görünmeyen arka planı.
O arka planı aslında hayatımızın fonu yapabilirsek bu krizden insanlık kazançlı çıkabilir. Bu krizi level atlayarak bitirebilir.
Sonu gelmez bir koşuşturmanın içine girmiştik. Adeta kendimizi kaybetmiştik. Hayat birden bize “Dur” dedi. Sakinleşmek zorunda kaldık. Tam olmasa da ne oluyor, ne bitiyor diye sormaya başladık.
Çoluğumuz, çocuğumuz hatta yakınlarımızda varlığını unuttuğumuz insanları fark ettik.
Bu zaman diliminde çocuklarımızın olduğunu; birer anne ve baba olduğumuzu hatırladık. Çocuklarımızın bize ne kadar ihtiyaçları olduğunu, aslında onlarla vakit geçirmenin ne kadar harika olduğunu hatırladık. Yıllardır gözlerinin içine bakmadığımız eşimiz, sevgilimiz hatta bizi sevenlerin olduğunu ve bir hat üzerinde kopya gibi bizim için çizilen bir hayatın içinde dolap beygiri koştuğumuzun farkına vardık. Daha doğrusu vardığımızı umut etmek istiyoruz. Aksi takdirde İtalya’nın ödediği bedelden çok daha ağır bedeller ödeyeceğimiz kesin gibi görünüyor. Tüm bunları telafi etmek için emek verecek miyiz bilemiyorum. Ancak bir şey biliyorum. Dünya birden durdu. Koşuşturma önce yavaşladı ve şimdi durdu. Dünya ve insanlık bu nekahet dönemini iyi değerlendirmeli ve en az zararla atlatarak kendini kaybedecek kadar yoğun bir telaşın kendine nelere mal olacağını aklından çıkarmamalı.
Biliyor musunuz? İnsanlar İtalya’da komşuları sıkılmasın diye balkonlarına müzik sistemleri kurup müzik dinletmeye başladılar. İnsanlar eğer daha dikkatli düşünürlerse yıllardır kuş sesine hasret kaldıklarını, gözlerinin önündeki ıhlamur ağacını fark etmediklerini, ayaklarının ucuna bakmaktan gökyüzünün mavisine hasret bir ömür sürdüklerini anlayacaklar.
İşte ben bundan umutluyum.
Evet insanlarımız ölecek, arkalarından üzüleceğiz. Gözyaşları dökeceğiz. Bu virüse yakalananlar uykusuz geceler geçirecekler. Belki de ölenlerin canlarının bedeli insanların kapitalist sistemin bencilliğinden kurtulup, birbirlerini görmelerini, anlamalarını ve belki de insanlar arasında yeniden muhteşem bağlar kurulması olacaktır.
Umut ediyorum. İnsanlık çok kayıplar yaşasa da insan olmanın güzelliğini yakalayacaktır.