Türklerin islamı gönüllü olarak kabul ettiği tarihi gerçekler ile uyuşmamaktadır.
Tarih din savaşları ile doludur. İnsanlık birbirini kendisi mensup olduğu tarafın ya da inancın en kutsal olduğunu iddia ederek tarihte milyonlarca insanın hayatına son vermiştir.
Tarihte en büyük katliama uğramasına rağmen “Katliama uğradım, bana soykırım uygulandı” diye çığırtkanlık yapmayan tek millet Türk milletidir.
Türklerin islamı gönüllü olarak kabul ettiği tarihi gerçekler ile uyuşmamaktadır. Türkler orta asyadan göç etmeye ilk çağların sonlarında başladılar. Bu göç ortaçağın sonlarına kadar sürdü. Göç nedeniyle Türkler zayıf düştüler. Bölünmeler ve parçalanmalar yaşadılar. Özellikle 7.yüzyılın sonları ve 8. yüzyılın başlarında çeşitli savaşlara girdiler. Bu savaşların en çetinleri Araplar ile oldu. Bu savaşlar neticesinde tarafsız tarihçilerin anlatımlarına göre 100.000’den fazla Türk katledildi. Kadınları kızları cariye ve köle olarak pazarlarda satıldı. Eli silah tutan erkekleri büyük katliamlara uğradı ya da esir edildi.
Resmi tarih Türklerin uğradığı bu katliamları genelde anlatmamaya ya da yüzeysel geçmeyi tercih eder. Şu bir gerçektir ki özellikle Talkan ve Curcan savaşlarında Türkler araplar tarafından büyük bir katliama uğratılmıştır. Talkan ve Curcan’da Kuteybe ve Haccac tarafından katledilen Türk sayısı 100.000dir.
Bu konuda Taberi ve Zekeriya Kitapçı tarafından ciddi bilgiler bugüne kadar ulaştırılmıştır. Özellikle 670 ve 740 yılları arasında cereyan eden bu katliamlar görmemezlikten gelinmekte ve es geçilmektedir. Bu tarihlerde Türk beylikleri tarihi ipek yolu etrafında bulunan Buhara, Semerkant, Talkan ve Baykent civarlarında yaşıyorlardı. Deri ticareti ile uğraşıyorlardı ve deriden kâğıt imal etmeyi başarmışlardı. Çok güzel işleyen bir ticaret ağı kurmuşlar ve iyi paralar kazanmaya başlamışlardı. Özellikle Semerkant civarında oluşan bu zenginlik Arapların dikkatini çekmeye başlamıştı.
İlk temaslar Muaviye’nin Horasan valiliğine atadığı Ubeydullah Bin Ziyad ile 670’li yıllarda başlamıştı. Daha sonra 3. Halife Osman’ın oğlu Said Horasan’a vali tayin edilir ve Buhara tekrar kuşatılır. Diğer Türk beyliklerinden yardım gelmeyince Kıbaç hatun bir anlaşma yapmak zorunda kalır ve Arapların diğer Türk beyliklerine saldırması halinde tarafsız kalacağına söz verir. Bu anlaşmadan güç alan Said Buhara’ya saldırır ve şehri baştan aşağıya talan eder. Bu saldırılar belli aralar ile 705 yılına kadar devam eder. 705 yılında Horasan’a vali tayin edilen Kuteybe Bin Müslim zamanında Araplar Türk yurtlarında kalıcı başarılar elde etmeye başlamışlardır.
Kuteybe Merv şehrinde çok büyük bir asker toplayarak onlara “Allah kendi dinini aziz kılmak için bu toprakları size helal kıldı” der. İlk saldırısını Baykente yapar. Tam bir zafer kazanamasa da şehri haraca bağlamaya zorlar. Şehir talan edilmekten kurtulmuş olsa da araplar çekilirken şehir talan ederek geri çekilirler. Türkler kendi aralarında toplanmaya ve silahlanmaya başlarlar. Bunun üzerine tekrar Baykent’e giren Kuteybe şehir baştan aşağıya talan eder. Eli silah tutan ne kadar insan varsa tamamını öldürür.
Taberi bu olayı şöyle anlatır. Kuteybe’nin bu savaşta elde ettiği ganimetin haddi hesabı yoktur. Bu katliamdan sonra Merv’den araplar getirilerek Baykent’e yerleştirilir. Türklerin inançlarına ait ne kadar heykel ve taş varsa kırılır. Altın olanlar eritilip ganimet olarak dağıtılır.
Kuteybe daha sonra tekrar hazırlık yaparak her bir Türk başı için 100 dirhem vaad eder. Araplar şehri baştanbaşa istila eder. Buhara sokaklarında ne kadar Türk varsa öldürülür. Kadınları cariye ve köle yapılır. Araplar Türk kadınlarına tecavüz ederler. Erkeklerden toplayabildiklerini köle olarak kullanmak ve satmak için beraberinde götürürler. Araplardan oluşan yeni bir idare kurulur. Yeni vergi yasaları çıkarılır. Halk Halifeye yılda 200.000, <horasan Valisi Haccac’a 10.000 dirhem vergi vermeye mecbur edilir. Buhara Türkleri bu yıllarda dünya tarihinde çok az görülmüş vahşeti ve acıları yaşarlar. Kuteybe’nin getirip şehre yerleştirdiği araplar Türklerin evlerinde ikamet etmeye başlarlar. Bu araplar o zaman kadar Türklerin bütün birikimlerinin üzerine konarlar. Cuma namazı başta olmak üzere camiye gitmek mecbur hale getirilir. Türklerden fazla rağbet olmayınca Kuteybe fakir halk üzerinde etkili olmak için namaz başına 2 dirhem vaad eder. Bu fakir Halk üzerinde etkili olur ve camiye gidenler görülmeye başlar.
Kuteybe baharda Talkan’a saldırmak için çok büyük bir ordu hazırlar. Talkan şehri Meliki Sehrek hazırlıksız yakalanır ve şehri terk eder. Tek silah patlatmadan şehre giren araplar eli kılıç tutan ne kadar erkek varsa kılıçtan geçirirler. Burada katledilen erkekler 24 km ( 4 fersah) uzunluğundaki yol kenarlarındaki ağaçlara asılırlar. Türkler Araplarla savaşmadığı halde başka beyliklere örnek olsun diye Kuteybe 40.000 kişiyi katleder. Daha sonra Suman, Kesf ve Human şehirlerien girerek aynı katliamı orada da yapar. Şehirde yakaladığı bütün kadınları ganimet olarak toplar ve cariye yapar. Daha sonra Faryap ve Tarhan’a girilir. Kuteybe bir türlü savaşı kazanamaz. Kış yaklaşmaya başlar ve çekilmeye karar verir. Ancak son bir hamle yapmak ister. Bu arada Türklerin savaştıkları Bazgiş’te yiyecek tükenmiştir. Kuteybe adamını gönderir. Savaşın bitmesi karşılığında kimsenin canına dokunmayacağına söz verir. Ancak Kuteybe sözünde durmaz ve 700’den fazla kişinin kelllesini keserek bunları Haccac’a gönderir.
Daha sonra Türklerin toplandığını öğrenen Kuteybe Harzem şehrine yürür. Yardıma giden Türk boyları yolda Kuteybe’nin askerleri tarafından pusuya düşürülüp öldürülür. Harzem’i talan eden Kuteybenin yaptıklarını zamanın ünlü Türk bilgini Biruni şöyle anlatır. Harzemlilerin yazılı bilgilerini ve gelenklerini koruyanlarını ve tüm bilgilerini yok etti. Bilginlerini öldürttü. Böylece her şey karanlığa gömüldü. İslam Harzeme girerken onların tarihi bilmeleri olanağı kalmadı.”
Daha sonra Semerkant’a saldıran Kuteybe orayıda çeşitli şartlar ile haraca bağlar. Tarihte Türklere en büyük katliamı uygulayan bu zalim adam 716 yılında adamları tarafından kellesi kesilerek öldürülür.
Kuteybenin ölümünden sonra arapların Türkler üzerine saldırıları bitmez. Çünkü Kuteybe’nin yaptığı katliamlar ile korku ortadan kalkmıştır. Kuteybe öldükten sonra Yezid ibni Muhelleb Horasan’a vali olur. İlk iş olarak Dağıstan’ı işgal eder. Dağıstan Meliki saltekin bu savaşta direnmesine rağmen şehir düşer. Şehre giren araplar 14.000 Türk’ü katleder. Dğıstandan sonra Curcan’a yönelen Yezid savaşmadan Curcan’ı teslim alır ve Curcan’a bir bölük asker bırakarak Taberistan’a doğru yola çıkar. Yezid Taberistan ile savaşırken Curcan ahalisi toplanarak Yezid’in bıraktığı Esedİbni Abdullah komutasındaki askerleri imha ederler. Bunu duyan Yezid çok öfkelenir ve “Türklerin kanlarını değirmene akıtıp ekmek yiyeceğine dair” Allah’a yemin eder.
Askerlerini toplayarak Curcana saldırır. Curcan meliki kaleye sığınır ve 7 ay dayanır. 7 ay sonunda kale düşer. Curcan meliki öldürülür. Araplar Curcuna girer ve Kuteybe’nin yaptığı gibi şehirde kim varsa öldürür ve ağaçlara asarlar. Öldürülen Türkleri Enderiz vadisindeki nehrin kenarına getirir. Öldürülen Türklerin kanları nehre akıtılır ve nehrin suyundan akan Türklerin kanından değirmende un öğütüp ekmek yaptırıp yer ve Allah’a verdiği söz yerine getirdiğini söyler.
Talkan Katliamında olduğu gibi Curcan katliamında da 40.000 kişi katledilir.
Türklerin kendi tarihleri dahil bu iki önemli katliamdan söz etmezler. Belki de Türkler katlima uğradı dedirtmek istememelerindendir. Ya da daha sonradan araplardan daha çok hizmet ettikleri İslam dinine hürmetlerindendir bilinmez. Ancak resmi tarihlerin belirttiği gibi Türkler topluluklar halinde islamı kabul etmişlerdir sözü tarihi gerçekler ile uyuşmamaktadır.
Özellikle Kuteybe zamanında katliamlardan zayıf düşen Türklerin “İslamı kabul ettiklerini” söylemelerine rağmen evlerinde bunun gerekliliğini yapıp yapmadıklarını kontrol etmek için her Türk evine bir arap yerleştirilmiş ve üstelik bu araplar Türklerin bütün kazanımlarının ve mal varlıklarının üzerine konmuşlardır.
Bu yazı Türklerin bugün sahip oldukları inançlar sorgulanmak için yazılmamıştır. Örtülmeye, gizlenmeye ya da görünmemeye çalışılan bir gerçeğin ortaya çıkmasını sağlamak içindir.
Bu konuda Taberi tarihi Yeni islam tarihi ve Türkler isimli kitaplar araştırılabilir.
Tarihi kronolojiye sadık kalınarak kaleme alınan bu yazı tabi ki bir tarih yazısı değildir. Yaşadığımız Türk toplumları hiçbir zaman arapları sevmemiştir ancak islamı kabul etmelerinden, Hz. Muhammed’in arap ırkından olmasından dolayı da bu konuyu pek dile getirmemişlerdir. İslamı kabul eden Türklerin islamı nasıl yaşadıkları ayrıca bir yazı konusudur.