Site icon Mehmet Tekeci

Enstitü Kitabı İle Çarpıcı ve Sürükleyici Bir Macera Sizi Bekliyor

Enstitü kitabını yine Özgür Köktürk’ün kaleminden aktaracağız.
Stephen King hayranı bir kalem Özgür, aynı zamanda iyi bir şari.
Bloğumu takip edenler onu çok iyi tanıyor.

KİTAP ADI: Enstitü
YAZARI: Stephen KING
ÇEVİRİ: Doğanay Banu PİNTER
YAYINEVİ: Altın Kitaplar
BASIM YILI: 2021 SAYFA SAYISI: 615

Enstitü kitabı anlatımı ve konusu

Enstitü kitabının anlatımı ve tanıtımı hakkında Özgür Köktürk ciddi emek vermiş. Şimdi bunları sizler için yayınlamaya başlayalım.

Stephen King’in dilimize son çevrisi yapılan kitabı Enstitü, bir önceki yapıtı (roman olarak) Yabancı’ya nazaran daha çarpıcı ve hikâye bazında daha etkileyici bir anlatıma sahip diyebilirim.

Tim Jamiesson ile tanıştırıyor bizi ilk önce yazarımız. Tim, bindiği uçağın rötar yapmasının ardından ve bunun ardından gelişen bir dizi olaylar neticesinde seyahatinden vaz geçerek DuPray isimli küçük bir yerleşkede gece bekçiliği işine başlayan, eski bir polis memuru olarak maceramıza katılır. Başına geleceklerden habersiz olarak.

Ve Tim, bir iyi adamdır.

Daha sonra Luke ile tanışıyoruz. Lucas Ellis, henüz on iki yaşında ve oldukça özel yeteneklere sahip, dâhi diye nitelendirilebilecek seviyede bir çocuk. Bir gece yarısı Luke, anne ve babasını öldüren silahlı kişiler tarafından kaçırılarak kendi gibi özel çocukların bulundurulduğu bir yere götürülür. Issız bir ormanın orta yerinde yer alan Enstitü isimli bu hapishanedeki çocuklar da iki sınıfa ayrılmaktadır:

TP (Telepatik) ve TK (Telekinetik). Bu özel yetenekler, bu masum çocuklar için hem çok önemli hem de çok tehlikeli bir güç oluşturmaktadır. Türlü çeşitli acı verici ve can sıkıcı deneylerden ve testlerden geçirilen çocuklar; “bir daha kendisinden haber alınamayan” çocuklar; o eşsiz beyinlerinde barındırdıkları zekâ, hafıza ve fizik kurallarını alt üst eden cevherleri için yaşamları, aileleri ve gelecekleri yok edilen çocuklar…

Ve kötüler

Ve kötüler… Gerçek anlamıyla kötülüğün her sıfatını bünyesinde bulunduran insanlar. Bu Enstitü denilen yer son derece acımasız, hatta hissiz diyebileceğimiz insanlarla doludur.

Luke’un kaçış hikâyesiyle soluk soluğa devam eden serüven, kurtuluş uğruna verilen mücadele ve Enstitü’de tutuklu bulunan diğer çocukların güçlerini birleştirerek gösterdikleri olağanüstü bir arkadaşlık ve dostluk bağıyla okunması fevkalâde haz veren bir romana dönüşüyor.

On iki yaşında küçük bir bedene fakat müthiş bir zekâya sahip Luke Ellis ile acımasız Enstitü’nün zalim yöneticileri arasında geçen akıl dondurucu bir satranç müsabakasına tanık oluyoruz okuduğumuz eserde.

Ve yine William Golding’e saygı duruşu eşliğinde Sineklerin Tanrısı’na bir selam ve Jerusalem’s Lot (Korku Ağı) kasabasına bir göndermeyle King, kendi evreninde olduğunu hatırlatıyor okurlarına.

Enstitü için, “son zamanlarda okuduğum en güzel kitaptı” cümlesini rahatlıkla kurabilirim. Ve yine gönül rahatlığıyla güçlü bir hikâyeye sahip bir King yapıtı okumak isteyen herkese tavsiye edebilirim.

Notlar

Notlar ile Enstitü kitabını tanıtmaya devam ediyoruz.

Büyük olaylar küçük adımlarla başlardı sonuçta; böyle bir özlü söz bile vardı.

Dürüstlük en doğru yoldu zira yalanlar -özellikle de hemen her bilginin bir klavye ve Wi-Fi bağlantısına sahip olan herkes tarafından ulaşılır hale geldiği böylesi bir çağda- geri dönüp sahibini muhakkak kovalardı.

Yaşadığımızı sandığımız bu hayat gerçek değil. Sadece bir gölge oyunu ve ışıklar söndüğünde ben kendi adıma memnun olacağım.

Karanlıkta tüm gölgeler yok olur.

Gece yarısıyla sabah dört arasında herkes özgürce konuşabilmeli. En azından ben bu görüşteyim.

Ben onu gözünde canlandırmaya çalışırken kapasitesinin sadece yüzde ikisini kullanma fırsatı bulabilen kocaman, parlak bir makine hayal ediyorum. Ama bu, bir “insan” makine olduğu için kendini…aç hissediyor.

Luke bir dâhiydi ve büyük beden zekâsı onu bozmamıştı. Kaykayına atlayıp tercihi konusunda duyduğu hevesle, milyonda bir rastlanan beynini kaldırımın dışına sürmek konusunda hiç tereddüt etmiyordu.

Uçurumun içine bakarsan o da sana bakar. (Nietzsche)

Sence insanın hafızası ona bir hediye midir yoksa onun laneti mi?

Çocuklar kaçabilirdi ama dâhi olanlar bile saklanmayı pek beceremezdi. En azından uzun süre.

Bazen etrafımdaki eşyalar kendiliğinden hareket ediyor ve ben de cinlere perilere inanmadığıma göre muhtemelen bunu ben yapıyorum.

Siz, çocuklar, dünyanın kendi etrafınızda döndüğünü sanıyorsunuz.

Luke sadece on iki yaşındaydı ve hayat tecrübesinin son derece kısıtlı olduğunun farkındaydı ama kesinlikle emin olduğu bir şey vardı: Eğer birisi, bana inanabilirsin, diyorsa bu hiç şüphesiz çok rahat yalan söyleyebildiği anlamına gelirdi.

Bence burada hepimiz kaybedenlerin tarafındayız.

“Kimse bana tokat atamaz.”

“İnan bana, bu varsayımının sağlamasını yapmak istemezsin.”

Luke birisi ona sadece tokalaşmak için dahi olsa elini uzattığında korkuyla sineceği zamanların çok da uzak olmadığını -hem de hiç uzak değildi- hissedebiliyordu.

Luke’un hayatında bir uçurum vardı ve kitaplar, o uçurumun dibinde gizli olan her ne varsa ortaya çıkaracak sihri barındırıyordu; göz alıcı bilinmezlikleri…

Enstitü’de olmak, akıl hastalarının sadece tutsak olarak tutuldukları ancak asla tedavi edilmedikleri eski çağlardan kalma bir tımarhanede olmaya benziyor, diye düşündü Luke.

Ümit…hem çok güzel bir sözcük hem de çok hoş bir duyguydu.

Özgürlüğün ne demek olduğunu tam anlamıyla kavrayabilmek için insanın önce tutsak olması gerekir.

Büyük olaylar küçük dönüm noktalarıyla başlardı.

Ne zaman kirli ve yırtık pırtık giysiler içinde, trenden atlayan kesik kulaklı bir çocuk görsem kaçak olduğuna dair çılgınca bir varsayımda bulunuyorum.

Bazıları, nasıl ki bizler yuvalarına giren karıncalarla ilgilenmiyorsak fani bedeninden kurtulan ruhların da aynı şekilde, dünyevi işlerle ilgilenmediklerini söyler ama ben onlardan biri değilim.

Sevgi, fani bedende değildir ki onunla birlikte ölsün evlat.

Sana güç veren yalnızca kendin için yaptığın şeylerdir.

Her gece olduğu gibi yine oturmuş, yaşamın ne kadar saçma olduğunu düşünmekten başka bir şey yapmıyordu.

Kabul etmeliyiz ki dünyanın bu bölümünde, insanlara en az bir yıl yetecek kadar silah sesi duyuldu yakın zamanda.

Aklı başında insanlar olasılıklara dayanarak çocuk kurban etmezler. Bazen bir kucaklaşma kusursuz bir telepatiye bedeldi.

Ve son söz!

Ve son söz olarak şunu itiraf etmeliyim.
Stephen King benim çok kitaplarını okuduğum bir yazar değil. Özgür’ün King merakı bu yazarı gündemime almama neden oldu. Bu yüzden hiç olmazsa önemli birkaç kitabını okumaya karar verdim. İyi okular..

Kitap tanıtımını Özgür KÖKTÜRK yapmıştır.




Exit mobile version