Demokrasi insan evladının son yüzyılda bulduğu insana yakışan en muhteşem yönetim şeklidir ve demokrat toplumlar sosyal ve kültürel olarak diğer toplumlara göre daha ileriye giderler. İnsanlığın ileriye atılım yapabilmesi yönetim olarak demokrasiyi seçmesine bağlıdır.
Bunu bilen ve gören Atatürk, Cumhuriyetin temellerini atmaya başladığında meclis denilen çoğulun fikir ve görüşlerini ortaya koyduğu bir platform olan Türkiye büyük millet meclisini kurdu. Bu karar eğer kurtuluş savaşı başaralabilirse demokrasiye geçişin ilk işaretleriydi.
Demokrasi kendi gibi düşünen kişilerin hakkını gözetmek değildir. Bunu yapmak demokrasi değil tarafgirlik olur. Demokrasi çoğunluğun içinde senin gibi düşünmeyen, inanmayan ve yaşamayan insanların haklarını teslim etmektir. Demokrasi senden olmayanlara verildiğinde daha da anlam kazanan bir zenginliktir.
Bu yazımızda kişiler üzerinden gitmeyeceğiz. Kişilerin yönettiği hükümetler üzerinden gidersek kişilere takılmış oluruz ki bu bizi yanlışa götürür. Yapacağımız kişiler değil, kişilerin yönetiminde ortaya konulan demokrasi ve insan hakları meselesine gösterilen duyarlılık olacaktır.
Bu ülkenin birçok köyünde 1980’li yılların ortalarına kadar elektrik bile yoktu. 1970’li yıllarda gün ortasında açılan ve genelde 24.00 gibi kapanan siyah beyaz bir kanal vardı. Ülke gerçeklerinden kopuktuk. Dünya gerçeklerinden zaten hepten kopuktuk. Özgürlük bilinci ve demokrasi talebi üniversite de okuma şansı yakalamış ve toplumun geneli tarafından marjinal olarak değerlendirilen az sayıdaki üniversiteliden geliyordu. Onları da topluma akşam haberlerinde o günün iktidarına bağlı olan kanal ne kadar veriyorsa o kadar öğreniyorduk.
Bu ülkede doğan herkes yıllardır demokrasi sözünü hep duymuş ancak demokrasi denilen yaşam tarzını görememiştir. Geçim derdiyle uğraşmak zorunda bırakılan halk, seçim zamanlarında geçimini rahatlatacak birkaç avantayı seçim tercihini belirlemede kullanmıştır.
Oysa demokrasi çok renkli bir ülke olan Türkiye Cumhuriyetindeki bütün renkleri muhafaza ederek ve onlara müdahale etmeden ortaya konulabilecek bir yönetimle gösterilebilirdi. Demokrasi elitlere değil, herkese lazımdır ve bu ülkenin seçilmişleri seçildikleri andan itibaren hep elit sınıfına transfer olmuşlar ancak halk sürekli olduğu yerde kalmıştır. Birde demokrasiye geçmek için zaten kağnı arabası hızında yol alan Türkiye askeri darbelerle her on yılda bir duraklatılınca demokrasi güzel ülkemde sadece sözde kalan ve iktidar olanlara zenginlik kapısını açan bir kelime olmaktan ileri gidememiştir. Bu ülkede gerek askeri yönetimler zamanında ve gerekse sivil yönetimler zamanında çok az istisna hariç köşeyi dönmeden siyaseti bırakan nerdeyse yoktur.
Güzel ülkemde demokrasi demek seçim demektir.
Oysa demokrasi seçim değildir ama güzel ülkemde ne yazık ki topluma öyle anlatılmıştır. Seçim demokrat yönetim gösterecek kişileri seçme aracıdır. Demokrasi, demokrat insanlar yaratamaz. Demokrat karaktere sahip olanlar demokratik bir toplumun oluşması için yönetici olurlarsa o ülkede demokrasi yeşermeye başlar ve zamanla vazgeçilmez bir yaşam biçimi olur. 1980’li yıllarda çok korkunç bir darbe yaşayan Türkiye 1997’de 28 Şubat post modern darbesini yaşamış ve bu iki ihtilal bu ülkenin kırılmalarını netleştirmiş ve toplumun katmanlara ayrılmasına sebep olmuştur. Her katmandan oy devşirmeye çalışan ve demokrat olmayan siyasiler bu kırılmaları törpüleyerek çok keskin uçlar haline getirmiştir.
1980 öncesi Çorum ve Maraş olaylarını yaşayan bu ülke, 1984 yılında atılan ilk kurşunla doğusunda başlayan PKK olaylarıyla uzun yıllar sürecek kanlı bir maceranın içine sürüklenirken, 2 Temmuz 1993 yılında Sivas’ta canlı canlı yakılan 35 kişi ile anılan madımak olayları ülkenin katmanlarının kırılmasına tuz biber ekmiştir. Demokrasi diye diye 1990’lı yıllara gelen memleket, demokrasi ile yönetilmediğini üzerinde yaşayan inanç, etnik köken ve yaşam farklılıklarını açığa çıkararak ortaya koymuştur.
3 Kasım 2002 yılında iktidara gelen AKP ülkede yepyeni bir umut dalgası yaymıştı. Söylemleri farklı, topluma bakış açısı farklı ve geçmişin değerlendirmesini yaparak değiştiklerini iddia eden kişilerin daha kuruluş aşamasında iktidara talip oldukları iddiası ile ortaya çıktılar ve ilk seçimde de iktidar oldular. Dedikleri gibi yapmaya da başladılar. Avrupa’ya yüzünü dönmüş ve ülkeyi Avrupa birliği normlarına çıkaracak yasalar çıkarmaya başlamış ve bunun için ülke insanını yavaş yavaş rahatlatacak icraatlar yaparak ilk adımı atmışlardır. Her zaman olduğu gibi yine aynı hastalık ortaya çıkmış ve kişisel saltanat hevesi ülke gerçeklerinin önüne geçmiş ve ülkemizde eskiye rahmet okutacak günler yavaş yavaş geriye gelmeye başlamıştı.
Demokrasi sadece çoğunluğun rejimi midir?
Demokrasi çoğunluğun rejimi midir? sorusunun aslında tek bir cevabı vardır. Demokrat olmak bir kişinin hakkını bile çoğunluğun içinde görüp teslim edebilmektir. Aksi durumda çoğunluk diktatörlüğe giden yollların parke taşları olur. Hak ile desteklenmeyen çoğunluk kontrolsüz yandaş oluşturmaktan öte gitmemiştir. Üstelik sürekli beslemek zorunda olduğun akılsız ve kontrolsüz bir çoğunluk… Demokrasiden uzaklaşıldığında aslında saltanatını kuran kişinin aynı zamanda ipini de çekecek çoğunluk.
Bu ülkenin demokrasisi hep böyle geldi böyle gitti ancak bundan sonra böyle gitmeyecektir. Elmanın içindeki kurt artık dışarı çıkmıştır ve elmaların çürük olduğu anlaşılmıştır. Düşünce melekesini iyi kullanamayan temiz yürekli, insanlarda bunun farkına varınca ülkemiz gerçek demokrasiye kavuacak ve hazinemizi seçilmiş hırsızlar soyamayacaktır.
Bunu hiçbir politik yaklaşımın içinde ya da dışında bir fikir olarak söylemiyorum. Bu ülkeye gelmiş geçmiş en demokrat adam Atatürk’tür. Onun internet sitelerinde dolaşan çok önemli bir fotoğrafını size anımsatmak isterim. Bir köylü vatandaş Atatürk’e bir şeyler anlatmaktadır. Atatürk’ün o köylüyü dinleme ciddiyetine lütfen dikkat edin. İşte seçilen ile seçilmiş arasındaki bağın sağlamlığını bu ortaya koyacaktır. Buna ek olarak demokrasi senden olmayanlara verildiğinde daha da anlam kazanan bir zenginlik haline gelecektir.
Avrupa ve Asya arasında bir köprü olan güzel ülkemiz demokrasi sınavını başaracak ve ortadoğunun karanlık ufuklarının demokrasi ışıkları ile aydınlanmasına vesile olacaktır.