Tezatların kol gezdiği ülkemde makus talih ne yazık ki yüzyıllar geçse de hiç değişmiyordu.
Hayatım diz boyu yoksulluğun kol gezdiği insanların içinde geçti. Bir başka tarafta bir insan evladının bir aylık geçimini bir akşam yemeğinde hesap olarak ödeyenleri de tanıdım.
Aklıma gelmezdi yaşadığım ülkenin bir cumhurbaşkanı çıkacak ve saray yaptıracak. Sarayının odalarının sayısını net olarak kimse bilmeyecek.
O sarayın bahçesinde Ramazan ayında yüzlerce iftar masası kurulacak ve aylık geliri zenginin bir akşam yemeği kadar olan garibanın cebinden alınan vergilerle o iftar sofrasında karnını doyuran müslümanlar çıkacak.
Pazara çıkıp en ucuz meyve ve sebzeyi bulabilmek için bütün pazarı baştan aşağıya gezen insanlara acırken, gecenin karanlığı çöktüğünde o pazardaki çöplerden evine meyve ve sebze bulabilmek için örtüsünü yüzüne kapatan kadınların olduğuna şahit oldum.
Hangi müslümanlık diye sordum?
Sormasaydım kendi kendimin yüzüne tükürürdüm.
Pazarında çöplerden meyve ve sebze toplayan insanların olduğu bir ülkenin siyasetçileri saray yaptırabilirler miydi? O sarayda Karunları kıskandıracak sofralarda iftar açabilirler miydi?
Tezatların kol gezdiği ülkemde makus talih ne yazık ki yüzyıllar geçse de hiç değişmiyordu.
Sokaklarında fakir ailelerin yaşadığı, evine üç kuruş ekmek parası getirebilmek için günde 12-13 hatta 14 saat çalışan emekçileri, pazardan hala çöpten rızkını çıkarmaya çalışanları ile hala tezatlar devam ediyordu.
Suç kimde diye sordum kendi kendime!
Suç kimde?
KARUN GİBİ ZENGİN SOFRALARINDA YEMEK YİYENLERİ ELLERİ PATLAYANA KADAR ALKIŞLAYAN BİZLERDE DEĞİL Mİ BU SUÇ?
Sen ey vatandaş!!
Başını yerden kaldırıp, benim kaderim neden değişmiyor diye sormadıktan sonra yüzyıllar geçecek ve biz aynı şeyleri durmadan yaşayacağız.