Site icon Mehmet Tekeci

Şiir Dendiğinde Nazım, Nazım Dendiğinde Şiir akla gelir.

Şiir dendiğinde Nazım Hikmet, Nazım Hikmet dendiğinde şiir akla gelir. Memleketimden İnsan Manzaraları Adam yayınları tarafından basılmış 5 kitaptan bir araya getirilmiş. Şiirleri ile devleşen usta kalem Nazım Hikmet’i ben bu kitapla beraber sevdim ve kalemine hayran oldum. Bugün sizleri ünü ülkemizin dışına taşmış kalem ile başbaşa bırakmak niyetindeyim. Elimde bulunan kitabın kapağını araladığınızda sizi muhteşem bir şiirle, muhteşem bir kadın selamlar.
Piraye!
Hatice, Piriye Pirayende.
Doğum yeri neresi,
kaç yaşında,
sormadım,
düşünmedim,
 bilmiyorum.
Dünyanın en iyi kadını,
dünyanın en güzel kadını.
Benim karım.

Ömrü koğuşturma, mahpus ve vatan hasreti ile geçen Nazım Hikmet Ran Kimdir, bir de biz bakalım.

Nazım Hikmet Ran kimdir?

15 Ocak 1902 tarihinde Selanik’te doğmuş ve 3 Haziran 1963 yılında Moskova’da ölmüştür. Dedesi Nazım Paşa valilik yapmış ve Mevlevi tarikatına mensup bir kişi idi. Babası Hikmet Bey Galatasaray Lisesi mezunu ve dışişlerinde memurdu.

Nazım Hikmet 1917 yılında Bahriye okulunu bitirerek güverte subayı olarak göreve başladı. Yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak askerlik görevi yapamayacağı raporla tescil edilince bu görevden ayrıldı.
Şiirleri ve yazıları çeşitli gazete ve dergilerde basılır, kitapları yayınlanır, sosyal ve entelektüel alanlarda aranılan kişi olur ancak yakasını koğuşturmalardan bir türlü kurtaramaz. Zaman zaman gözaltına alınır ya da mahkum edilir. 1958 yılında ulusal ve uluslararası kampanyalar düzenlenmesi neticesinde genel af kapsamında serbest kalır.


Ancak üzerine oynanan oyunlar ve komplolar neticesinde yurtdışına çıkmak zorunda kalır ve ölene kadar vatan hasreti ile yurtdışında yaşamak zorunda kalır.
Ceza ve tevkif edildiği yıllarda artan hastalığı yakasını bırakmaz ve 1963 yılında Moskova’da son nefesini verir.
…yazılarım otuz kırk dilde basılır / Türkiye’mde Türkçemle yasak”
diye şikayette bulunduğu şiirleri ancak öldükten sonra ülkemizde basılmaya başlanır.

Nazım’ın muhteşem kaleminden parıltılar

Şunu batan ifade edelim. Nazım Hikmet’in uzun yıllar yurtdışında kalması ve şiirlerine ait müsveddelerin sağlıklı saklanamaması nedeniyle eni konu bir araya getirilememiştir. Nazım’ın tüm şiirleri çeşitli yayınevleri tarafından yayınlanmıştır. Hiçbir görüş ve düşünceye ait olmadan söylüyorum. Nazım Hikmet şiirleri ile muhakkak yolunuz kesişmelidir.
Bu dev şahsiyeti şiirleri ile sizlere anlatmaya çalışacağım.

Memleket hasreti ile yandığı günlerde şarkı olarak bestelenmiş 1958 yılında Prag’da yazdığı şiirlerinden bir tanesi
Memleketim, memleketim
Ne kasketim kaldı senin ora işi
Ne yollarını taşımış ayakkabım
Son mintanım da sırtımda paralandı çoktan
Şile bezindendi

Sen şimdi yalnız saçımın akında
İnfarktında yüreğimin
Alnımın çizgilerindesin memleketim
Memleketim, memleketim…

“Kurtuluş Savaşı Destanı”

Ona Vatan Haini diyenleri utandıracak sanki onun sağır kulakları delen sessiz çığlığı “Kurtuluş Savaşı Destanı” anıt şiirlerinden bir tanesidir.


Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar: ‘üç’ dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu.
Bıraksalar İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon ovasına atlıyacaktı.
….

Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü
Ve şu türküyü duydu.
‘Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
Bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
Yok edin insanın insana kulluğunu bu davet bizim…
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşcesine, bu hasret bizim..’

Nazım Hikmet’in şiirlerini okurken sadece şiir okumuyorsunuz. Aslında bu ülkenin çektiği acılarla beraber, kendi acılarını taa yüreğinizde hissediyorsunuz. Nazım’ın kalemi bazen kurtuluş savaşında bir silah, bazen zulmün tepesinde bir yumruk, bazen gerçeği anlatırken kadife kadar yumuşak.

Yaşamaya Dair

Yaşamaya Dair şiiri her okunduğunda bu ilham nereden geliyor, bu kelimeler nasıl yanyana geldi diye düşünüyorsunuz. Aynı zamanda görsel bir şölen de olan Fazıl Say’ın “Nazım Oratoryosunu” dinlemenizi şiddetle tavsiye ederim.

Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,

beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.

Ve şiirin finali

Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
“Yaşadım” diyebilmen için…

Son söz

Nazım Hikmet’in hangi şiirini bulursanız okuyun, hangi kitabını bulursanız alın. Şiir üzerine söylenecek ne varsa içinden yudum yudum içeceksiniz.
Ben 5 kitabın bir arada Memleketimden İnsan Manzaraları kitabından okuyarak hayran oldum Nazım’ın şiirlerine..
Eminim onu ve şiirlerini tanıyınca siz de hayran olacaksınız.





Exit mobile version