Site icon Mehmet Tekeci

Ölüm ve Doğum -2-

ÖLÜM VE DOĞUM -2-

Bilinmeyenden bir damla düştü. O bilinmeyen ana kaynaktı.
O damla ışık evrenini oluşturdu.
Ana kaynaktan bir damla daha düştü.
O damla ses evreninin oluşturdu.
Ana kaynaktan üçüncü bir damla daha düştü.
O ateş evrenini oluşturdu.
Sen buna düşünce, kelam ve eylem diyebilirsin.
Bu evrenleri oluşturan güç “Kozmik Beyni” oluşturdu.
Ateşin var olması ile beraber yaratım başlamıştı.

Kozmik beyin tarafından varoluşun bütün kayıtları tutulmaya başlanmıştı. Kendini tanıtmak isteyen güç tüm evrenlerde kendi varlığının hissedilmesini istiyordu. Her boyutta var olmak ve her boyutun deneyimini yaşamak istiyordu. Bunun için yaşam formları oluştu ve aslında oluşan yaşam formları onun enerjisinden başka bir şey değildi. Ortaya çıkan bu enerji çıkardığı frekans titreşimleri ile hangi deneyimleri ortaya çıkaracağını sadece izliyordu.

Aslında O vardı ve ondan başka olduğu sanılan her şey bir illüzyondan başka bir şey değildi.
Bu bilinme macerasına sende eşlik etmek istedin ve ben de varım dedin.
Bedenlenerek bu enerji ile hangi deneyimlere şahitlik edebileceğini görmek istedin.
O artık senden sana akmaya ve sende kendini seyretmeye başladı.
Sana önce şuur sonra irade daha sonra da bilinç verildi.
Ortaya koyduklarının sonuçlarını deneyimlemek istedin.
Bu muhteşem bir cesaretti.
Zamanla bu bedeni sahiplendin. Bu bedende deneyimlere şahitlik etmek yerine ona anlamlar yüklemeye başladın. Anlamlar yükledikçe illüzyonu gerçek zannettin. Bu gerçeğe tutundun ve dünya denilen matrix alanından sıkıştın kaldın.
Sahiplendiğin hiçbir şeyin sana ait olmadığı çeşitli defalar sana anlatılmaya çalışıldı.
Buraya ait olmadığın gözünün içine sokuldu.
Ölüm denilen deneyim aslında gerçeklik zannettiğin bu illüzyonu sana fark ettirmek içindi.
Sen buraya ait değilsin ve ait olduğun yere dön çağrısı idi ölüm. O da bir illüzyondu.

Gece olduğunda göz kapaklarına hakim olamayıp daldığın her uyku, varoluşun sahiplendiğin maddenin ötesinde bambaşka şeyler olduğunu her gün sana anımsatmaktan başka bir şey değildi. Gerçek zannettiğin bedenin yani madde formun yatağında uyurken diyar diyar gezdirildin uykunda…
Aslında gerçek zannettiğin maddenin bir illüzyon olduğu sana başka türlü anlatılamazdı.
Tutunduğun ve gerçek zannettiğin bu alan hep canını yaktı.
Mutluluk denilen şeyin bunlarda olamayacağını anlamaya başladın.
Şuurun seni yaşadığın deneyimler ile bilinç denilen farkındalığın kapısına kadar getirdi.
Özünü aramaya başladın.
Gerçeği sorgulamaya başladın.
İçinde çağıl çağıl titreşen şeyin ne olduğunu sorgulamaya başladın.
Madde olmayan özbenliğin hep içinden sana seslendi.
Seni sana çağırdı. Sen buna içses dedin.
Et ve kemik zannettiğin bu bedenin içinde bütün evrenlerde enerjisel olarak var olan üst benliğine, Rabbine dokunmak istedin.
İlk zamanları anlam veremesen de beden denilen bu formun içinde başka şeyler olduğunu hissetmeye başladın.

Bildikçe aradın, aradıkça hissettin, hissettikçe o sana mahremini açtı.
Aslını fark etmen için…

Sadece O vardı ve O’ndan başka her şey bir illüzyondu.
Bu illüzyonu sahiplenmekten vazgeçtin ve sadece şahitlik etmeye başladın.
İşte o andan itibaren sana kozmik alanın kapıları açılmaya başladı.
Varoluşun işleyişini ve kader kaleminin seslerini duymaya başladın.
Senden sana yolculuk başlamıştı.
Artık sonuç odaklı değil, anda süreç odaklı yaşamaya başladın.
Önce denge ve sonra huzur oluşturdun.
Bunun adına cennet dedin ve sen bu yolculukta o kadar cennetler kuracaksın ki, her bir saniyesini yudum yudum içecek muhteşem heyecanla hayat yolculuğuna bambaşka anlamlar katarak devam edeceksin.

Exit mobile version